18.8.14

Gece Yazısı

Şu sıralar oldukça nadir bir şekilde kurulan bir cümle ile başlamak istiyorum yazıma sevgili blog: Serin bir İzmir akşamında yine geçtim klavyenin başına.
Tahmin edilebileceği üzere cümlemizi nadir kılan "serin" sıfatı; çünkü burada -İzmir'de- o yok! Esen rüzgar dahi isyan ettiriyor sıcaklığından. Tabi bunları söylerken Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ikamet eden arkadaşlarıma da bir selam çakmak isterim;çünkü biliyorum ki kendileri bu yazdıklarıma şaka gözüyle bakıyorlardır. Oraların sıcağını bilmiyorum;ama hayal edebiliyorum. Kendilerine acil serinlikler dilemekten de başka çare gelmiyor elden tabi ki.

Geçtim klavyenin başına dedim ya blog. E tabi müziksiz olmaz. Zaten gece + müzik + yazmak adeta ritüel halini aldı bende. Zaten stres atmam için elimde sayılı yöntem var. Bu da onlardan biri olunca kıymeti gittikçe artıyor gözümde. Gönül ister ki daha sık gerçekleştireyim bu ritüeli. Neyse bu aralar müzik bazında kafayı "Thirteen Senses" adlı gruba takmış durumdayım. İlginç bir şekilde bütün şarkılarını beğeniyorum. Tuhaf olansa grubu keşfim için -ne kadar komik olsa da böyle yazmalıyım sanırım- Cumhurbaşkanı/Başbakan R.T. Erdoğan'a teşekkür etmeliyim. Sebebi ise Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesine o kadar üzülmemle/kızmamla ne zaman üzgün veya kızgın olsam yaptığım Harry Potter okumak veya Grey's Anatomy izlemek eylemlerinden ikincisini tercih etmem. Moral bozukluğuyla tekrar başladığım Grey's Anatomy'nin ilk bölümünün sonunda çalan bir şarkıyı azıcık internette aramam ile tanıştım grupla ve çok sevdim. Buraya da ekleyeceğim. Umarım sen de beğenirsin sevgili okur.


Tatil için Dikili'deydimdim blog ki bir önceki yazımda bildirmiştim. Beklediğimden iyi bir tatil oldu. Ailemle oldukça güzel vakit geçirdim. Kitap okuyamadım ama en çok ona üzülüyorum. Yani okudum ama istediğim verimde olmadı diyelim. Rüzgarı Dizginleyen Çocuk'a başladım. Aynı zamanda aylardır bitiremediğim "Kinyas ve Kayra"yı da bitirmeye çalışıyorum; neden çalışıyorum? Çünkü gitmiyor kitap. İlerlemiyor! Zaten karakterlere sinir oldum;ama onu bir başka yazıda anlatırım. Hatta kitabı bitirdikten sonra anlatmam daha uygun olur diye düşünüyorum. Gittiğimiz yer tam bir emekli yeriydi. Genel olarak Dikili öyle zaten. Sakin,sessiz, kafa dinlemelik. Tabi ergen kuzenlerimle olunca kafa dinleme kısmı pek olamadı bendenizde ama yine de eğlenceliydi. Bir diğer hatamsa interneti kapatmamam oldu sanırım;ancak o zaman da arkadaşlarımla iletişimi kesmem gerekirdi ki bunu yapamadım. Yapsam herhalde tam tatil olacaktı.

Şimdi İzmir'deyim. Hayat tarzı haline getirmeye çalıştığım diyetim tam gaz sürüyor. Tabi ki diyetisyenimin bana verdiği diyetle yavaş ancak sağlıklı bir şekilde zayıflıyorum;ancak kastan değil de yağdan verdiğim için arkadaşlarım inceldiğimi söylüyor. Hatta geçenlerde arkadaşımın hediye ettiği 36 beden kot pantolona girdim. Ama pantolonun geniş kesim ve esnek olmasının bu konuda çok da etkili olmamasını umarak (!) kendimi avutuyorum blog :D

Bir diğer yaptığım şey ise dizi izlemek. Zaten beni takip edenler bilir dizi hastası bir insanımdır. Öyle ki dizimag'in kapanmasından sonra izlediğim,takip ettiğim dizilerin bölümlerini karıştırmaktan çok korkmuştum. Neyse ki bir arkadaşımın tavsiyesi ile bir site keşfettim. Episodecalendar.com bu konuda beni kurtaran site oldu. Tüm dizilerini ekliyorsunuz ve o da size takvimini getiriyor. İzlediklerinizi işaretliyorsunuz vs. Şu anda 23'ü devam etmek kaidesiyle tam olarak 29 dizi takip ediyormuşum. Yani 6 dizi bitirmiş kendini. 2098 bölümden de 1982 bölüm izlemişim. Az kalmış ha? Bu yaz bitiririm diyorum ki seneye taze bir başlangıç yapayım.

Bir diğer vazgeçilmez tatil aktivitesi de takdir edersin ki arkadaşlarla buluşmak. Haftasonu arkadaşlarımlaydım. Onlarda kaldık. Ece,Ahmet,Gizem ve ben. Cansu'nun migreni tuttuğu için gelemedi ne yazık ki. O illet hastalık zaten en olmadık zamanlarda vurur insanı,deli eder. Annemden biliyorum zira.
Neyse dördümüz çok eğlendik. Sohbet ettik,hayatlarımızın gidişatını yakaladık,film izledik, erik rakısından nefret ettik,nefis kahvaltı ettik, birbirimizi snaplere boğduk -Ahmeti de snapçi yaptık- Olabilecek en iyi şekilde değerlendirdik vaktimizi.

Film olarak Evrim (Trasendence)'ı izledik. Bilim kurgu açısından gayet etkileyici bir filmdi;ama ben sonunu beğenmediğimi itiraf etmeliyim. Biraz sınırları zorluyor gibiydi. Neyse spoiler vermeyeyim de izleyin. Beğenirseniz yorumlayın. Diğer filmimiz ise eski ev arkadaşlarımın izlemediğim için beni hep kınadıkları;aslında benim de çok isteyip de bir türlü vakit bulamadığım Godfather'dı (TAMAM KÜFÜR ETMEYİN!) Biliyorum baya bir kızdınız bana daha önce izlemedim diye; ama napayım kısmet bugüneymiş. Tabi ki devamlarını da izleyeceğim merak etmeyin.

Son olaraksa Maleficent ve Spiderman 2'yi izledim. Maleficent'a bayıldım! Bir masalı bu kadar farklı bir şekilde bitirmeleri beni benden aldı. Klasik bir Disney'in dışına çıkış gördüm ki biraz da Frozen'ı hatırlattı ve Disney'in sanki "True Love (Gerçek Aşk)" kavramını artık farklı açılardan ele alma çabası olduğunu gösterdi bana. Spiderman 2 ise görselliği ile tabi ki büyüledi; ancak sonuyla üzdü. Baya üzdü...Bir ara ise Lucy'i izlemek istiyorum; tabi bu sıcakta dışarı çıkmayı göze alabilirsem!

1.8.14

Kemik Torbası...

Çok önceden bir kitap okumuştum. Stephen King'in...Sevmem aslında Stephen King'i. Yani en azından o kitabından sonra sevmemeye başlamıştım. Kemik Torbası...
Ondan önce "O" kitabını okumuş ve bir kitaptan ilk kez korkmuştum sevgili blog ama konumuz bu değil.

Neden Kemik Torbası'ndan bahsederek başladım anlatayım: Kitap yazarımız Michael Noonan'ın karısını kaybetmesi ile tabiri caizse hayata küsüp bunalıma girmesini ve bu yüzden de hiçbir şey yazamamasını yani yazarlara özgü "Duraklama Devresi'ne girişini ve ardından yazlık evine taşındıktan sonra bir dizi garip olayı anlatıyor. Tabi hikayenin benle ilgili olan kısmı anladığınız üzere "bir dizi olay" değil "Duraklama Evresi." ; çünkü bendeniz bu yıl içinde bu duraklama devresi olayından fena halde muzdariptim ki yazılarımın tarihlerini takip ederseniz ne demek istediğimi net bir şekilde anlayabilirsiniz. Sebebi de tabi ki tahmin edebileceğin üzere dönem 3'te kalmak.

Çok kez geçtim parlayan ekranın karşısına. Açıp boş sayfaya baktım, yazdım sildim, yazdım yayınlamadım. İstemedim içimdekileri dökmek bir çırpıda ya da yapamadım. Yetersiz geldi kelimeler. Çok zor geldi hissettiklerini,düşündüklerini yazamamak. Anlatamadım derdimi boş sayfaya. Daha da delirdim.

Neyse ki geçti. Ve ben öğrendim. Haksızlıklara maruz kalmanın ne olduğunu gerçek anlamıyla öğrendim. Ve insanların yüzsüzlüğünü de. Yüzüne gülüp de arkandan neler yapabilecek potansiyelde olduklarını çok iyi anladım. Bundandır ki yılın ilk yarısı benim için depresyon içinde geçti. Mutlu Serdar yoktu o yarıda. Mutlu görünen Serdar vardı. Hatta biraz sinir bozucuydu. Bunları anlatmayacağım;zira hep yetersiz kaldım anlatmaya. Bu yıl da bir ton hatalı soru, bir ton insafsız hoca vardı. Artık uğraşmak bile istemedim. Sadece etkilenen arkadaşlarıma üzüldüm.


Şimdiyse artık o yakada duran dandik vesikalık fotoğrafımın bulunduğu, altında "Stj. Dr." yazılı kartı almaya hak kazandım blog. Artık 1 yıldan beri kitaplığımda tozlanan kutusunda inc gibi saklanan steteskopumu kutusundan çıkarmanın zamanı geldi. Eylül'de 4. sınıfıma başlıyorum.

Şu an ise yaz tatilimin keyfini çıkarıyorum. Günlerim yatmak, dizi, kitap ve diyet-spor ilegeçiyor. İzmir sıcağında yaşamaya çalışıyorum anlayacağın. Pazar günü ise ailecenek - ama öyle anne,baba kardeş ailecenek değil bildiğin teyzeler çoluk combalak filan kalabalık ailecenek- olarak Dikili'ye tatile gidiyorum. Orada internetim olmayacağından yazamayacağım büyük ihtimal;ama seçim için geleceğimden o zaman yazarım ayrıntıları da çok heyecanlı şeyler olacağını düşünmüyorum. Zira tam istediğim gibi kafa dinlemeceli bir tatil olacak gibime geliyor. Deniz, kum, kitap ve okeyli bir tatil haftası! Daha ne isterim blog :D

Not: Kemik Torbası'nın dizisini de yapmışlar. Vay arkadaş!

...

.....

...

...

Yorumlar....

Yorum.