31.5.12

Kürtaj ve Sezaryen...Bi Ben Kaldım Yazmayan!

Yazmayayım yazmayayım dedim ama dayanamadım blog. Çileden çıkarmaktalar adamı. Günlerdir gerek Twitter olsun gerek Blogger olsun gerekse Facebook olsun ortalık yıkılıyor "kürtaj-sezaryen" diye. Konuşanlara bakıyorsunuz: Siyasetçiler,gazeteciler ve belki de en önemlisi erkekler! Şimdi biliyorum direkt "E sen nesin cerraam!" şeklinde bir cümle geçti aklınızdan. Burada bahsettiğim erkekler ne yazık ki "kadını umursamayan" "kadın bedeninden bihaber" , "hamileliği 'Aşerdi, yattı paso!' " şeklinde gören ne idüğü belirsiz yaratıklar!

"Kürtaj cinayettir, sezaryen kötüdür" diye net ve bilimsellikten tamamen uzak olduğu halde "Bilimsel konuşuyoruz biz yahu!" şeklinde açıklama yapanlar...Çıldırmamak işten değil!

"Küretaj" kelime anlamıyla "kazımak" demektir aslen ve kadın rahminden örnek almak için kullanıldığı gibi tabii ki de istenmeyen gebelikleri sonlandırmada da kullanılabilmekte öyle ki halk arasında küretaj "hamileliği bitirmek" şeklinde yerleşmiş durumda.

Peki bu durumda ben ne düşünüyorum bir hekim adayı olarak? Kürtaj "cinayet (!!!)" mi gerçekten? Üstelik ülkemizdeki yasal sınır 10 hafta  iken ve diğer ülkelerde bu süre 22 haftalara çıkarken! Bu yasal sınırın 4 haftaya çekilmesinin istenmesi ise ayrı bir komik!!Zaten kadın hamileliğini 3. hafta dolaylarında anlayabilecek duruma geliyor!

Biz erkekler kesinlikle bir kadını anlayamayız, emin olun. Her ne kadar "Sizi anlıyorum." desem bile bir hamileliğin getirdiği değişikliği deyim yerindeyse "travma"yı anlayamıyorum. Hele ki bu çocuk evlilik dışı bir ilişkidense! Sosyal baskıyı düşünemiyorum bile!! Hayır ne olmuş yani? Evlilik dışı ilişki veya çocuk Dünya'da bu kadar normal kabul edilirken neden bizde "ölümcül günah". Evet, çoğunluğu Müslüman bir ülkeyiz ama herkesin aynı derecede inançlı olması mümkün mü? Olmalı mı böyle bir şey?

Bir kadın için nasıl bir yük istenmeyen bir gebelik düşünebiliyor musunuz? Şahsen ben düşünemiyorum. Ve ne yazık ki "her şey kader,kısmet" de değil yani kusura bakmayın!

Çıkıp "3 çocuk 3...Yetmez 5 olsun!" demek kolay oturduğun yerden milyarlar kazanarak! Peki asgari maaşlı, evi kira olan bir baba bakabilir mi o 3 çocuğa!Her gün eve yorgun argın geldiğinde ilgilenebilir mi evlatlarıyla! Çocuklarının ihtiyaçlarını "layığıyla" karşılayabilir mi!! HAYIR ARKADAŞIM! BU, BU KADAR NET! "Allah rızkını verir." muhabbetine girmeyin hiç! Yok öyle bir şey! Ne ocaklar sönüyor sırf bu yüzden. Ya intihar ya cinnetle bitiyor sonu....

"Devlet bakar." deniyor. Bakmıyor. İki kilo pirinç,üç torba kömürle olmuyor! O çocuklar sağlıklı yetişmiyor,yetişemiyor!

Tecavüz,ensest...Var bunlar arkadaşım. Sen yok desen de var. Bunları n'apalım? "Tecavüzcüsünün çocuğunu doğursun,devlet gerekirse bakar." Affedersin ama "Nah bakar!" Gidin çocuk esirgeme kurumlarının halini görün. Günlük gülistanlık (!) di mi! Tecavüzcüsünün çocuğunu doğuran kadın sağlıklı olabilir mi ondan sonra? Peki ya çocuk? Bunları garanti edebilir misin? Edemezsin ne yazık ki? Öte yandan çocuk öğrenmez mi durumunu? Hadi öğrenmedi diyelim psikolojisi normal olur mu aile ortamı olmadan?

Peki ya engelliler? Ya da şöyle düzeltiyim anne karnında prenatal tanı alarak sonlandırılabilecek gebelikler? Herkes bir "Down Sendromu" tutturmuş gidiyor. "Onların da yaşama hakları var." diye. Evet var! Ama emin olun Down sendromu görüp görebileceğiniz belki de en iyimser hastalıklardan. Bir gözetim altında yaşayabilirler. Hatta para bile kazanabilirler! Down Cafe. Ankara'da. Harika! Ama ya diğerleri? Duchenne distrofili bir hasta? Ya da sistik fibrosis'li? Ya da fenilketonurili? Bunlar öyle hastalıklar ki blog ne yazık ki insana "Keşke doğmasaydım." dedirtiyor ne yazık ki. 12 yaşına gelmiş çocuğunun öleceğini bile bile büyütmek sence nasıl olurdu? O öldükten sonra geri kalan hayatının acı içinde geçmesi ki evlat kaybı bir anne-baba için en müthiş travmalardan biriyken...

Sezaryen...Kötü?...Sayın Başbakanımızın tıp diplomasının üniversitesini cidden merak ettim.Kendisi kadın doğum stajı yapmış mı? Konunun uzmanı mı? Hiç sezaryen ameliyatı izlemiş mi? Sanmıyorum...Sezaryenin endikasyon dışı yani gerekmediği halde kullanımına şahsen ben de karıyım ama hekimin her yaptığı tetkikten para kazandığı ortamı "siz" yaratmadınız mı? "Performans sistemi"ni burnumuza dayayıp, bir güzel yalanlarla süsleyip sonra da Dünya Sağlık Örgütü'ne "aman ne muhteşem şeyler yaptık biz" diye sunmadınız mı! Sezaryen kötü filan değil! 3 çocuk gayenize uymuyor diye tıbbi uygulamaları karalamayın bir zahmet

Hadi kürtaj yasaklandı, millet bir "oh!" çekti diyelim. Ee? nooldu? Kürtaj bitecek mi? Tabii ki de hayır! Merdiven altında aldırmak isteyenlerden dolayı daha çok kadın ölecek sağlıksız koşullarda!

Bunun çaresi kürtajı yasaklamak falan değil. İnsanlara adam gibi doğum kontrol yöntemlerini öğretmek! Hala takvim yöntemini geri çekmeyle kombine eden vatandaş halihazırda 4 çocuğa sahipken kürtaj yaptırmasın da naapsın! Adam gibi kondom kullanmayı, rahim içi araç taktırmayı yaygınlaştır. "Modern" doğum kontrol tekniklerine ulamı ücretsiz veya minimum ücretli hale getir,halka öğret. Bak bakalım kürtaj oluyor mu!

Gerçi milletten "3 çocuk" isteyen bir başbakana bir önceki paragrafı söylemek de komik oldu ha ne dersin blog?


Not: Doğum Kontrol Yöntemleri ve Kürtaj hakkında ayrıntılı bilgi için TIKLA

26.5.12

İyi Şanslar...

Sen takılmamak nedir bilir misin blog? Bana takılmamanın resmini çizebilir misin? Ben yapabilirim blog. Ne yazık ki yapabilirim biliyor musun? Hem de çok kolay...Kırıcı da aynı zamanda...

Hayatımın en önemli kararımı vermiştim. ÖSS handigabımın ardından bir sonraki sene hem de tamamen farklı bir sistemle sırf hayatımda en çok istediğim şey yani hekim olmak için sınava girmek...O sene belki matematik yazabilirdim, kıytırık bir mühendislik yazabilirdim veya biyoloji...Okurdum da;ama mutlu olabilir miydim? Orası hep soru işareti benim için.

Doğal olarak psikolojim berbat yazıldım dershaneye. Tüm arkadaşlarım üniversite hayatlarına başlamışken ben hala liseli liseli dershaneye gidip gelecektim o yıl. Depresyonumsu bir şey var mıydı üstümde? İnanın hatırlamıyorum. Sınav sonucumla 2. sınıftan başladım dershanede ki kazık çaktım oraya. Bir daha ne sınıf  indim ne de çıktım.

En ön sırada , tek başıma oturur, hocayı dinler, uslu uslu testimi çözerdim. Arkamda da o otururdu ortak arkadaşımız Ayşegül'le beraber. İlk gün sınıfın 22 kişisinden yaklaşık bir 17'si tıp istediği için orada olduğunu öğrendiğimde eminim o da içinden bir "Lanet olsun!" geçirmiştir benim geçirdiğim gibi. Zira o da aynen benim gibiydi. Hayattaki tek emeli tıp okuyup insanlara yardım eden idealist bir hekim olmaktı, aynı babası gibi.
Sonra aynı okuldan mezun olduğumuzu öğrendik ve her aynı okuldan mezun iki insan gibi hoca çekiştirmeleri başladı. Dersler,sorular,öğlen yemekleri derken arkadaş olduk. O, Ayşegül ve ben. Tüm yıl üçümüz beraber takıldık.

"Takıldık" çok yüzeysel göründü şimdi gözüme. Çünkü takılmak değil bildiğin dost olduk. Hayallerimizi paylaştık. Arkadaşlarımızı paylaştık. Sevinçlerimizi paylaştık ve üzüntülerimizi...Hayvan gibi çalıştık o lanet sınava! O benim sorularımı çözdü, ben onun sorularını çözdüm. Ben ona bir şey öğrettim o bana iki şey öğretti. Böyle böyle YGS geldi...

İyi bir sonuç aldım...Beklediğimden iyi...Ama o...Onun istediği gibi değildi sonucu. Hiç değildi. Ama kurtarabilirdi. Yapabilirdi, potansiyeli vardı. Hep destekledim, pes etmesini istemedim. Nitekim etmedi de. Beraber LYS için çalıştık. Ama ne yazık ki deneme sınavlarında tozu dumana katan kız niyeyse sınavda yapamamıştı...yapamadı...LYS'de de...

Bense tıppa yetecek puanı almıştım;ancak sevinemedim. Onun -belki de hekim olmayı en çok hakkettiğine inandığım insanın- kazanamamasına duyduğum üzüntü sevincimi gölgelemişti.

Ancak o pes etmedi. Tıp okumalıydı kesinlikle. Yapmalıydı bunu. Ve Macaristan'a gitti.Tıp okumaya....
İlk yıl ikimiz için de zordu. En çok onun için ama...İngilizceyi zar zor konuşan hocalardan İngilizce ders dinlemek, koca koca textbooklardan çalışmak konuları. Derya deniz konular...Elimden geleni yaptım. Slaytlarımı gönderdim. Siteler buldum,linkler attım. Hepsi daha rahat okusun diye. Oradaki arkadaşları da berbattı. Psikolojisi bozuktu. Ya da bana öyle geliyordu,bilmiyorum. Ama yine de mutluydu sanırım. Hayalini yaşıyordu. Bense -çok tuhaf ama- yıllar önce okul duvarına yazdığım okuldaydım. Hacettepe'de. Yani ikimiz de hayallerimizi yaşıyorduk.

Sonra skype görüşmelerimiz azaldı. Facebook sohbetlerimiz de. Duvar paylaşımlarımız da. En son kasımda falan konuştum. Sesini unuttum sanırım. Aynı onun beni unuttuğu gibi....

Ne zaman ona ulaşmaya çalışsam ders çalışıyordu. Sürekli...Ben de tıp okuyorum. Belki de bu yılım ondan daha zor. Ve kritik....Yazın burada olacak;ama ne yazık ki ben olamayacağım. yani görüşemeyeceğiz. Bilmiyorum belki abartıyorum ama artık istenmediğimi düşünmeye başladım....

Ne yazık ki çok doğru söylemiş atalarımız...Gözden ırak,gönülden de ırak...Ne diyeyim ona, iyi şanslar...


8.5.12

Kafa Boşaltmaca Vol. 8

Merhaba blog. Gördüğün gibi bir "Kafa Boşaltmaca" ile daha karşındayım. Off, yazılarımın arası çok açıldığından arada sürekli farklı şeyler birikiyor sonra böyle kompakt bir şekilde bir yazıya sıkıştırmak zorunda kalıyorum. Acilen düzenli yazıya dönmeliyim sanırım ne dersin?
Neyse biz işimize bakalım....

TurkMSIC Genel Kurulu


Şurada da belirttiğim üzere TurkMSIC genel kuruluna katılım gösterdim blog. Bu sene genel kurul İstanbul'daydı Yeditepe Üniversitesi'nde. Çok güzel bir organizasyondu. Oturumlarda, aralarda, gala gecesinde, Sortie'deki partide ne kadar eğlendiğimi kelimeler anlatamaz,orada olup benimle eğlenenler bilirler blogcuğum o derece. Gala gecesi Titanic Otel'de yapıldı. Sınırsız alkol vardı fekat bendeniz tıp öğrencisi olmanın getirdiği bilinçle (!) az içtim sayılır. Ya da daha doğrusu dans etmekten içmeye vakit bulamadım desem daha doğru sanki. Canlı müzik 90'lardan girince bendenizi kimse tutamadı haliyle. Hele bi de kafa arkadaşlarım SCORAngels da parti de olunca e yıkıldık haliyle =D

Sortie'deki müziğin berbatlığı ise tarafımdan genel kurula çalınmış bir kara leke adıyla anılmakta ki bunu da dipnot olarak belirteyim.


Evlendi Ya =(


Genel kuruldan kopup geldim. 1 hafta Ankara'da kaldım kalmadım ki hoop 1 mayıs'ı Tıpta İnsan Bilimleri kongremizi cartı curtu satıp 9 gün İzmir'e gittim blog ablamı evlendirmeye! Evlendirme derken nikah. Düğünümüz seneye yaza inşallah. Kendisi şu an Sivas'ın bir köyünde öğretmen olarak çalışıyor. Gelecek sene İzmir'e tayin olabilmesi için evlenmesi gerekiyordu ki onu da gerçekleştirdi. Umarım bir ömür boyu mutlu olur, canım ablam benim =D


TEÇÖB


TEÇÖB yani Tıp Eğitiminde Sorunlar Öğrenci Buluşması...Haftalar önce gerçekleştirdiğimiz ve bildirisini yayınladığımız  buluşmanın yarın öğretim üyelerine sunumu var blog. Umarım bir terslik olmaz. Bana kalırsa çok güzel bir iş yaptık; ama işin güzelliğini açığa çıkaracak olan öğretim üyeleri sonuçta Bulduğumuz çözüm önerilerine kulak asmadıktan sonra çalışmanın pek bir önemi kalmaz bir yerde. Umarız yarın katılım iyi olur da amacımızı bir nebze olsun gerçekleştirebilir. Haa, naapmış bunlar dersen bildirimiz için şuraya tıklayabilirsin.

Komite Gelir Hoş.....Ne Hoş Gelir'i gelmez olasıca!!


Komitemiz yaklaştı yine blog. 2 haftamız kaldı ve ben daha bırak kapak açmayı konuları bile bilmiyorum! Derslere de giremedim pek. Ve bu komiteden yüksek de almam gerekiyor yoksa bildiğin senem tehlikeye girecek! Offf of! Oturup adamakıllı çalışmanın vakti geldi! Ne güzel bi sene kaybettim diye YGS-LYS zamanı hırs yapmıştım. Yemin ederim arar oldum o hallerimi! Milletin hırsının % 0.001'i bende olaydı ne iyi olurdu blog =(

Geliyormuş!


İkinci paragrafta bağlantısını verdiğim yazımda bahsettiğim Macaristan'da tıp okuyan ve beni zerre takmayan arkadaşım 3 hafta sonra Türkiye'ye geliyormuş! İyi hoş gelsin de ben Ankara'dayım! Teeee Temmuz'a kadar hem de! Ben İzmir'e gittiğimde ise kendisi İzmir'de olmayacak. Görüşemeyeceğiz haliyle. Üzülüşlerdeyim....






...

.....

...

...

Yorumlar....

Yorum.