25.2.11

Live It Up!!!

Eveeeet. Geldik artık her yılın en favori; siyaset,kazalar,insanların birbirini doğraması,domatesin kanseri önlemesi,pazar fiyatları gibi konuların tükendikten sonra tartıştıkları konuya. Anladınız siz onu =) Ya da yok anlamadınız =S Zira kurduğum cümleyi ben bile anlamadım. Allahım şu yazma sanatı beni öldürecek!

Neyse dağılmadan konuya gelirsek. Eurovision sayın izleyen. Geçtiğimiz günlerde ya da bugün desem daha doğru sanırım Yüksek Sadakat -ki Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer ile kalbimde taht kurmuş gruptur kendisi- Türkiye'nin Eurovision 2011 şarkısını kamuoyuna duyurdular. Live It Up!


Şimdi müzikle olan ilişkisi flütten öteye geçememiş, resim desen "çöp adam" eserleri çöp kutularını boylamış, heykel desen dandik bir peçeteliği bile seramik hamurundan yapamayan, sanatı-kıt bir kişiliğe sahip olan bendeniz Eurovision deyince bi dur derim kendime! Bi dur! Zira severim Eurovision şarkılarını. Hobi gibi bişidir benim için.Elenen filan dinlemem beğendiklerimi not alır yüklerim telefonuma mp3'üme dinlerim. Eğer o "sürtük" Lena olmasaydı geçen sene biz kazanacaktık ve benim hayallerim gerçekleşecekti!

Lena'ya kızgınlığım şundan sayın izleyen.Eurovision'u geçen sene kazansaydık eğer Ankara'da okuyan bendeniz gidip canlı canlı yerinde izleyecektim!

Derken bir gün -yine Eurovision yaklaşmış böyle- televizyonda Lena'nın şarkıyı gördüm ve anladım. Hayallerim bir kere daha yerle bir olmuştu ve ben Eurovision'u yine televizyondan izleyecektim. Ondan, ne kadar sevsem de "Satellite"ı , Lena'dan nefret ediyorum.

Neyse şimdi benim kişisel nefretimi bir kenara bırakırsak umarım bu sene hayallerim gerçekleşir.Başarılar Yüksek Sadakat'e...

İşte Yüksek Sadakat'ten Live It Up!

20.2.11

BİR TARKAN OLABİLİRDİM...

Ve bir kez daha ailenin sporcu genlerinin yanında sanatçı genlerini de almadığım kanıtlandı sayın izleyen.Şimdi zaten bendenize yıllardır malum olan bu saptamayı nasıl kesinleştirdiğimi anlatacağım.

Aslında her şey yıllar önce,ortaokulda, başladı. İlkokuldan yeni mezun(!) olmuş, tek öğretmenden,çoklu öğretmene geçmiştik. Sudan çıkmış balıktık anlayacağınız ve ilkokul öğretmenimizin de benim derdimden muzdarip olduğunu düşündüğümüzde adamın seçmeli derslerde matematik işlemesi ile bendeki yeteneksizliği o ana kadar farkedememiştim. Ne zaman ki ortaokula geçtim, acı gerçek buzlu yolda kayan tır misali yüzüme çarptı. MÜZİK YETENEĞİM YOKTU!


Bunu anlamam ise bünyemde o zamanlar anlamadığım, yeni yeni anlamını keşfettiğim bir travmayla olmuştu. Orta birdi... Müzik dersimiz yeni başlamıştı. Klasik olarak Türkiye'de her öğrencinin en az bir kere tattığı "flüt" maceramız bu derslerle başlamıştı. Hocamız her ders sözlü yapardı. Flüt çalacağız sözlüde. Şimdi, kadının amacı neydi bilmiyorum. Hani aramızdan olur da bir Beethoven, efenime söyleyeyim, bir Yann Tiersen filan çıkabilir de ben de menajerliğini yaparım köşeyi dönerim düşüncesi mi onu bu tür eylemlere itmişti yoksa müfredat mı, emin değilim. Ama sonuçta bir nota ve flüt gerçeği vardı önümüzde duran.

O konuda iyiydim aslında. Notaların altına ne olduklarını yazmadan vuruşlarına neyin dikkat ederek "Samanyolu"nu gayet güzel icra eder, bir güzel 100'ümü alır otururdum. Öyle ki yanlış çalsam bile notaları deftere yanlış geçirdiğim için yanlış çaldığımı hoca anlar ve bakarak çaldığım için yine 100 verirdi. Aaah ah! Müzik kariyerimin en şaşaalı dönemiydi anlayacağınız...

Ne olduysa o gün oldu. Kariyerimin biteceğini bilseydim asla o şarkıyı söylemezdim. Ama kader...Bir olmuşa bir ölmüşe çare yok ne de olsa. Söyledik bir kere.

DERSİMİZ: KORO SEÇMELERİ

Hoca geldi derse.30'a yakın kişiyiz. Dengesiz, herkese teek teek tek şarkıyı söyletti ve tonlamasını doğru yapanı aldı koroya. Tahmin edersiniz ki ben ve eşsiz yeteneğim (!) için şarkı tonlamasını yapmak çocuk oyuncağıydı ve ben kendimi koronun içinde buldum.


ERGENLİĞİN GÖZÜ KÖR OLSUN!

İlk koro çalışmamız...Verdi elimize kağıtları Hoca, bilmem kaç tane şarkı. 50 kişiyiz k*ç kadar sınıfta. Hep beraber başladık söylemeye. 50 kişi!!!

Söylüyoruz. Bu duruyo duruyo "Hadi baştan." Hoppalaaa...

Söylüyoruz. Tekrar:" Hadi baştan." İki üç derken bu döndü bana..."Sen bi sus." dedi.  Hönk! Ben bi kaldım tabi. Aylardır özenle bakıp beslediğim sanatçı egom yerle bir oldu. Neymiş efendim ,ergenliğe giriyormuşum, sesim çatallaşıyormuş!

 Kırıldım, örselendim, rencide edildim ve hormonlarımın bana oynadığı bu habis oyunu asla unutmadım....Bir daha da koroya katılmadım ve sanat kariyerimi o ortaokul sıralarında tozlanmaya mahkum ettim.

GUITARSIZ HERO'YUM

Tüm bunları anlatmamın sebebi her türlü itiraz ve uyarıma rağmen arkadaşların beni "Guitar Hero"ya götürmesi...

Dün gece bir kez daha müzik sektöründen ne denli uzak kalmam gerektiğini hem kişisel hem de halk sağlığı açısından anladım.

Berbattım. Ne bateri,ne bas,ne vokal...Bildiğin yeteneğim(!) körelmişti. Sanat yeteneğim (!) galiba bana, onu ortaokulun tozlu sıralarında bırakmamdan ötürü kızgındı ve yıllar sonra intikamını bu şekilde almıştı...

Aslında bir Zeki Müren,bir Levent Yüksel efenime söyleyeyim bi Tarkan, en kötü ihtimal bir Serdar Ortaç olabilirdim, ergenlik hormonlarım olmasaydı eğer...

3.2.11

Mim Gelir Hoş Gelir....

Yine kişisel bir mim almamama rağmen şuradaki(tıkla) mimi yine üzerime alındım.Zaten şu zehirli sarmaşık da olmasa mim namına hiçbir şey olmayacak şu blogta ki kendisine teşekkürlerimi bir borç bilirim.İnsanın arkadaşı gibisi yok hakikaten...

Şimdi eğer tıkladıysanız o bağlantıya, farketmişsinizdir ki vazgeçemediğiniz 5 şeyi yazmanız istenmiş sizden ki bunlar öyle ailedir,arkadaşlardır bla bla değil.Zia onlar zaten vazgeçilmez.Bakalım bakalım nelermiş o azgeçilmez 5...

Vazgeçilmez no 1: Harry Potter Kitaplarım


Onlarsız olmaz.Hayat felsefemi oluşturan o "çocuk kitapları" benim vazgeçilmezlerim arasında.Ne zaman canım sıkılsa,üzülsem vs. açar onları okurum. Eğer gülmem gerekiyorsa açarım Ron'un esprilerine koparım.Çok canım sıkıldıysa açarım "Çağlar Boyu Quidditch" veya "Fantastik Canavarlar Nelerdir,Nerelerde Bulunurlar? "ı koparım da koparım...

Vazgeçilmez no 2: Stryer Biyokimya Kitabı


Aslında kendisini çok geç farkkettim. Kütüphaneden alığım biyokimya kitabı benim bile şu dandik İngilizcemle anlayabileceğim yalınlıkta olmasıyla kalbimi kazandı vazgeçilmezler listeme 2 numaradan giriş yaptı.

Vazgeçilmez no 3: Yolculuk Yastığım

Böyle yarım ay şeklinde boğazıma dolanan boynumu 8 saatlik yolculukta koruyan şişme yastığım.İşte o vazgeçilmezlerimden...

Vazgeçilmez no 4: Telefonum


Telefonum aslında öyle vazgeçilmezlerimden değil ama önemli yani.( bkz: Vazgeçilmez bulunamamasına örnek)

Vazgeçilmez no 5: Bilgisayarım


Bkz: Vazgeçilmez bulamamanın etkileri devam ediyor =)

...

.....

...

...

Yorumlar....

Yorum.