25.11.11

Kardeşim Geliyor Lan!

Merhaba sayın izleyen,

İlk kez okulda kütüphane veya bilgisayar dışında bir yerden internete giriyorum ve nasıl mesudum anlatamam. Zira bağlantıya tıklatıp kafadan attığım "Tutmaz ama ya kerim" modunda takır takır yazdığım  şifre gördüğünüz veya daha mantıklı olarak okuduğunuz üzere tuttu ve ben şu an üyesi olduğum MEDISEP(bi tık) topluluğunun odasından bana yıllar gelen bir süre boyunca yazmak istediğim blog yazımı yazıyorum.

Offf sayın izleyen moralim yerlerde!!! Bildiğin b*k gibi geçti sınavım! Ama öyle "Çalıştım; ama emin değilim eh bi 60 yahu ehe ehe..." tarzı değil,bildiğin "Ağanın pohu üstüne poh olur mu lo!" tarzında bi b*k! Off geçen komitemiz kas ve periferik sistemdi ki kas ve periferik sinirin yanında damarları olsun lenfleri olsun hepsini bir biiirrr bir aklımıza (!) soktular! Ya da benim durumumda sokamadılar!

Bayramda anatomi çalışmak adına İzmir'e gitmeyi beyhude bulup bayramı adeta yalnız depresif bir ergen olarak geçiren bendeniz Netter Anatomi atlası ile olan ilişkimi bir hayli geliştirmiş.Histoloji,fizyoloji ve embiyolojiye de "Yaparız yeaaa" rahatlığıylan hazırlanmış idim. Sonuç: Fail!

Gerçi henüz açıklanmadı sonuçlar;ancak bu sefer net batacağım!

Offf neyse sıkıldım bu konudan.Şimdi de sevindiren olaylar =D Kardeşim geliyor!!!!

Ailemin annem dışındaki üyelerini en son 4 eylülde görmemein getirdiği özlem birikmesi artık dayanılm az bir hale gelmişti ki mutlu haber İzmir'den geldi. "Ankara'ya geliyom len!" şeklindeki bir haberle başlayan gülümseme kulaklarıma uğramak suretiylen sınavdan sonraki 3 gün suratımdaydı zira =D

Şimdi iş çocuk geliyor da ona nereyi gezdirecez? 1-Hava soğuk. 2- Lan benim gezmeye vaktim olmadı daha Çankaya dışını bilmiyom. Kızılay,7.cadde,Tunalı. Ankara bende bunlardan ibaret. Bi de Samanpazarı ki oranın da gezilesi bir yer olmadığı aşikar.

Ammaaann neyse. Kardeşim geliyor ya o da yeter =D tey tey tey =D

7.11.11

Kurban Bayramı ve Kurbağalar...

İyi bayramlar sayın izleyen =)
Sonunda bilgisayar başına geçip -bilgisayar başından kalkmayıp "bilgisayar başına geçip..." diye cümle kurmak???- blog yazmaya fırsat buldum.
Efenim yazının ilk cümlesinde de değindiğim gibi "İyi bayramlar =)" Her ne kadar bayram seyran da Ramazan bayramını kendime favori bayram edinsem de kurban bayramlarını da severim ben. Ama ne bileyim kurban bayramı hep bir sönük kalmıştır gözüde şeker bayramına kıyasla. Kırmızı et antipatimden kaynaklandığını düşünüyorum ara ara...
Bi de kurban bayramında küçüklüğüm aklıma gelir. Merdivenden kurban kesilmesini izlerdik Sedat'la-kardeşim- Annem bağırırdı aşağıdan "Girin içeri,rüyanıza girer sonra." diye bir yandan da kesen adama vekalet verirdi eli kalbinde. Tabi biz durur muyuz içeride izlerdik. Hiç de rüyama girdiğini hatırlamam. Sadece kesilmemizi görmemizi istemezlerdi bizimkiler. Kanın vücuttan boşaltılması filan...Ama deri yüzülmesini filn merakla izlerdik kardeşimle.
Başlarda iğrenirdim. Ne zamanki 11.sınıfta koyun kellesini getiren arkadaşım beyni incelemek isteyen bizler için kafatasını kırmayıp getirdi ve ben alt çeneyi "cart" diye ayırmak suretiyle koyun kellesini yerlebir edeli iğrenmiyorum öyle şeylerden ki tam tersine hoş bile. Tabi o zamanlar da iğrenirdim;ama beyin dokusu görme aşkım nasıl galip geldiyse artık son baktığımda koyunun çenesi bi yerde kellesi bi yerdeydi. E tabi o zaman anatomi bilgisi sıfır. Öyle çene ayırmakla filan beyne girilmiyor ki giremedik de zaten. Ama ben bilim aşkımın her şeyin üstesinden geleceğini öğrenmiş oldum.
Aynı koyunun gözünü filan incelediğimizi hatırlıyorum. Hatta göz lensi şişenin içinde tüm okulda dolaşmıştı resmen. İşşizmişiz net işte...
Kurban demişken yazacağım yazacağım bi türlü yazamadım. malum komitemiz "Kas ve Periferik Sinir Sistemi" Her ne kadar anatomi anabilimdali bölgesel anatomi adı altında bırak kası siniri damarı ve lenfi de aynı anda giydirse de fizyoloji anabilimdalı konularına sadık. Kas ve sinir. Bu kadar. Adamlar net. İki de lab. koymuşlar kurbağalı filan.Oh mis.
Neyse anlatacağım o işte izleyen. İlk kurbağımı da kas lab.ı vesilesiylen kesmiş bulunuyorum =D Gerçi ilk "başarısız" kurbağa kesme deneyimim desem daha doğru olur sanırım.
İşin aslı şu: Yapmamız gereken kurbağımızı kaçırmadan yakalayıp -ki tutamayıp kaçıran,lab.ı birbirine katan var. Neyse ben gayet güzel yakalamışım kurbağımı,almışım avcuma.Kaçamıyor hayvan ve kesme işlemine başlıyorum. Beyni filan ayırıcaz ki vücuttan hayvan acı çekmesin. Ben o işlemi de gayet başarılı uyguladım ve astık kurbağımızın kasını makineye. Amaç kasa elektrik vereceğiz ve kas kasılacak.Bunu da bilgisayarda kaydedeceğiz. Asistan hoca başladı vermeye elektriği. 0.10...0.20...0.30...Böyle gidiyo.Ne kasılma var ne bir şey. Allah allah diyoruz neden kasılmıyor. Dedim "Stimulatör(uyarıcı elektrik zımbırtısı) bozuk herhalde hocam,"
"Yok,"diyor kız, "daha yeni değiştirdik.Makine yeni." Aldı mı sen de milleti benim üzerimde suçlayıcı bakışlar."Ezdin hayvanı! Öldürdün onu! Katiiiiiiilll!" feryatlarını duydum resmen bakışlarda.
Sen kalk asistan abla bunu fizyoloji lab.ına yay! Bir sonraki lab.da hoca "Patlatmışsınız kurbağayı." diye dalga geçti resmen. "Bendim o hocam." deyince de hafif bir tebessümle: "Olur öyle arada olur." gibisinden sempatik bir yaklaşım sergilese de içimde açılan yaranın büyüklüğünün haddi hesabı yok...

Ve ben eminim stimülatör bozuktu!!!


Not: Bu arada kafası olmayan bir kurbağanın yüzüm yüzüm yüzdüğünü biliyor muydunuz? Hem de kurbağalama!!!

7.10.11

Kafa Boşaltmaca vol. 6

Merhaba blog. Bir kafa boşaltmacayla daha karşındayım sonunda. O kadar dolu bir haftam vardı ki blog ancak bu hafta yazmaya fırsat buluyorum ki farkındaysan bir Kafa Boşaltmaca'yla karşındayım? Neden? Çünkü kafa oldu kazan! Boşaltmak lazım bi yerde...

Azı Gitti Çoğu Kaldı
Öncelikle ilk komitemizi başarıyla (!) atlattık sevgili blog. 70 aldım =( Üzgünüm;çünkü çok çok daha yüksek notlar alınabilitesi olan bir komiteydi. Çok da üzgün değilim zira 70 yeter de artar bile aslında. Sonuçta hem geçen seneki notlarımla hem de eminim bu seneki notlarımla ve de Kastamonu Tıp olmanın getirdiği dezavantajla MD-PhD programına seçilmem imkansız. Zaten cerrahi bir dala uygun bir PhD programı  da yok; ama farmakoloji iyi giderdi sanki demekten de alamıyor insan kendini.Neyse işte bunlardan dolayı geçsem de yeter moddayım anlayacağın o yüzden 70 ile seneye başlamak iyi geldi. Ama şöyle de bir durum var ki senenin en kolay komitesinden 70 almak...Dınınınınnnn....Gelecek komiteler...Korkuyorum...

Çalsak Çalsak ne Çalsak!?



Sorular çalındı! Evet blog yanlış duymadın.Çalındı değil de aslında sızdı daha mantıklı bu duruma. Efenim, şöyle ki bu komite ve gelecek diğer komitelerde bizim histoloji ve anatomi pratik sınavlarımız oluyor. Histolojide elinde boya kalemlerin-bildiğin anasınıfında kullanılan- giriyorsun.Veriyorlar sana dokuyu hadi yavrum çiz. Olay bu.Yanda da bizzat çizdiğim çok katlı yassı keratinize epitel görülmekte.Saygılar...

Anatomide ise masalarda kemikler...Boyamışlar her girintisini çıkıntısını. Çatır çatır soruyorlar, kağıda yazıyorsun. Ancak, sivri zekalının biri -ki okulda Jammer var lan!?- nasıl yaptıysa telefondan gönderiyor soruları. E yaratık, hadi gönderdin. İçeride 250 kişi var! Hocalar anlamaz mı bir şeyler döndüğünü? Nitekim anladılar ve sınav iptal edildi! Ve bomba olan ise ertesi gün sınavın sözlü olacağı duyuruldu!

Hayatımda böyle heyecan,korku,stres,adrenalin ne dersen de yaşamadım blog! Son masanın son sırasındayım bi de.Bekliyorum içeride, milleti kurbanlık koyun gibi alıyorlar içeri. Bi zor soruyorlar diyor biri,diğeri kolay...Kime inanacağımı şaşırdım, ambele oldum resmen.

Neyse sıra bana gelince girdik, olduk sınavımızı. Allahtan okulun en matrak anatomistleri geldi de kolay sordular blog =D Çatır çatır bildim sorulanları =D Pratikten de 97 ile geçtim. Sanırım histolojide kapsülü iyi çizemedim diye puan kırdılar; ama gel gelelim bir çöp adam çizmeyi bile beyhude bulmuş bendenizden çok da harikalar beklememek lazım.

Ölümüne Dehidrateyim!


Sınavdan sonra arkadaşlarla bizim evde toplandık ve bi arkadaşımızın yurtdışından getirdiği absinth'i denedik. Güzel, yeşil bişi. Anason mu desem meyan kökü mü desem keskin bir kokusu dolayısıyla tadı var. Özel bir kaşığı var -ki resimde görülüyor- onda şeker eritip içine öyle içiyorsun ve sindirim kanalın yanıp kül oluyor! Ama çok lezzetli =D Pek kafa yapmadı bize yüzde 55 alkollüydü ve çok içmedik. O yüzden olduğunu sanıyorum.Yoksa sağlam içeni zımbalar gibi de bir his yok değil içimde. Sonra arkadaşlarıma tavuklu pilav yaptım ve onların mest oluşlarıyla sonlandı akşam.

Cuma'nın bu kadar eğlenceli geçmesine inat sevgili kader ağlarını ördü ve ben hafta sonu zehirlendim! Ya da her ne kadar arkadaşlarım tarafından gastroenterit şeklinde yüzeysel geçiştirilse de bence kolera olma olasılığı daha yüksekti! Bütün hafta sonu diare aldı başını gitti! Susuzluktan ellerim filan buruştu böyle. 3 gün filan böyle sürdü ve geçti. Olan benim boş haftasonuna oldu =( Arkadaşımla da buluşamadım!

Allah kimseyi dehidratasyonla sınamasın valla...

İkinci Komite Gelir Hoş Gelir
Tabi vakit kaybetmeden ikinci komiteye başladık blog.Kas ve Periferik Sinir Sistemi! Oyşhh!!! Bildiğin adı bile insanı ürpertiyor! Kas sinir dediğine bakma damarları da var bu işin! O da ayrı bir giriyor doğrusu! Ve bu komite programını görsen kafanı kaşımayı düşünecek vaktin yok! Sabah 8.40'tan akşam 17.30a kadar ders,lab.! Paso dolu anlayacağın! E haliyle ben de n'aptım bu böyle olmaz, valla yetmez dedim ve 9 günlük bayram tatilimi Ankara'da ders çalışarak geçirmeye karar verdim.


İnşallah iyi etmişimdir blog =(


Not: ER izlemeye aşladım ve nasıl oldu da daha önce izlemedim diye kendime kızıyorum!

21.9.11

Tam da Zamanı!!

Bugün dert günü blog. Bildiğin dert yanmaya yazıyorum gecenin şu yatılıp zıbarılası saatinde, ona göre adam ol! Dinle...

Bu haftam çok pis başladı blog. Bildiğin pis ama...Zira senenin -ki daha eylüldeyiz lan!- ilk hastalığına ,üzerine afiyet, yakalanmış bulunuyorum ki ne menem bir hastalıkmış anlamadım gitti.

Kanımca Amerika'nın oyunları bunlar blog. Kesin biyolojik silah ayağına bana virüs mirüs bir şeyler verdiler ve ben bu hale geldim. Çünkü hastalığım basit bir soğuk algınlığı gibi başlayıp faranjit gibi devam etti. Daha sonra nezle benzeri belirtilerden sonra öksürük başladı ki bana grip ve verem olasılıklarını hatırlatırken son olarak 20'lik dişin de katılımıyla tıp literatürüne yeni bir hastalık olarak girdi kanımca.

Bu ne yaa! İlk gün kalktım yataktan üzerimden kamyon geçmiş gibi. İspanya boğa koşusu yapılmış, gece de ben de boğaların yolunda uyumuşum gibi. Her yanım ağrıyor. Kafam kalkmıyor. Boğazlar şiş. Hayır, hasta olacak zamanım olsa hay hay başım üstüne; ama yok anasını satayım yok! Bırak hasta olmayı nefes alacak zamanım yok ki bu daha ilk komite blog. Kemikler! Hem de kasları çıkarılmış! Bir de kaslarla olaydı halimiz nice olurdu bilmem!

Neyse bu zamansızlıkta derse gitmemek de olmaz. Alayım, dedim sabah Katarin akşama doğru iyileşirim. Ancak okulda içmeyi planladığım ve içtiğim sert kahvenin uyku açıcı etkisinin sabah aldığım Katarin'in uyku etkisini nötralize etmesi planım tabii ki de işlemedi ve ben derslerde -ki kafa kemikleri!!!!!!- kafamı kaldıramadım. Peki durumum iyiye mi gitti? Hayır! Daha da ilerledi .Ses gitti, burun aldı başını gitti, boğazlar kendi halinde şişip şişip indi ve ben bittim...

Şimdi üçüncü günümdeyim ve burun akıntım bitti gibi. Tabi önce bir okyanusu akıttı içinden ondan sonra! Hapşırık aldı mı beni! Allahım alerjik insanlar olur ya paso kedi tüyüne köpek kılına hapşırırlar paso hapşırıyorum ve her hapşırık başıma zonk zonk zonklama olarak geri bildirim veriyor. Tam o da bitti, burun da sakinleşti derken öksürük başladı şimdi de! Ve inanılmaz olanı ben hala doktora gitmedim çünkü vaktim yok!

Yarına iyileşeceğimi umuyorum. Ya da Amerika'nın silahının yeni bir marifetini göreceğim, bakalım bu sefer ne çıkacak...

İşin kötü yanı bir de aşık oldum galiba blog...

15.9.11

İlk Kadavram-İlk Telafim

Ölüyorum  blog. Bildiğin yorgunum.Hem de yorgun yani! Saf! Temiz! Uyusam Nirvana'ya otostop çekeceğim uykuluk bir yorgunluk. Sebebi ise açık: Formol!!

Evet efenim gün itibariyle ilk kadavramı görmüş,görmeyi bırak kesmiş bulunmaktayım. Şimdi ne alaka diyebilirsiniz ancak kendisinin şu yorgunluk ve uykudan sorumlu olduğunu size söyler,esenlikler dilerim.- bak yazarken bile esim esim esniyorum yahu!-

Şimdi, kadavranın -ki biliyorsunuz kendisi hakk-ı rahmetine kavuşmuş bir insan- öldükten sonra dokularının çürümesinin durdurulması için fikse edilmesi gerekiyor.Hah, işte bu işi formol nam-ı diğer formaldehit dokuların çürümesini önlüyor ve feci şekilde uyku yapıyor. Neyse...buraya sonra dönücez...

Öncelikle bunu anlattım ki neden anatomi labpratuvarında telafiye kaldığımı açıklamak kolay olsun. Off sayın izleyen! Anatomide telai lab.ına kaldım!!Hem de psi psine.Tamamen kendi aptallığımdan!

Şöyle ki anatomi laboratuvarı histoloji kadar olmasa da disiplinli bir lab. Masalara ayrılıyosunuz ve elinize veriyorlar kemikleri çalışıyorsunuz partnerlerinizle vs. Kural ise diğer masalara gitmemek!! Dınınınınnnn! Bendeniz an itibariyle bu kuralı ihlal etmiş bulunuyorum. Efenim hikayem şu:

İyi okumalar...

Kahramanımız 20 yaşlarında Hacettepe Üniversitesi Kastamonu Tıp Fakültesi'nde okuyan yakışıklı,boylu poslu,sevecen,arkadaş canlısı,güler yüzlü,zeki,çevik ve ahlaklı bir öğrencidir. O gün içindeki amacı iyi bir hekim olma yolunda mihenk taşlarından olan Anatomi dersinin lab.ında öğrendiklerini uygulamak ve ardından arkadaşının dersinin bitimini bekleyip arkadaşının dersi bitince de arkadaşıyla beraber pazara gitmektir.Gel gör ki kader adeta içkili bir eğlence gecesi alkolü fazla kaçıran sarışının ruju gibi yapışmıştır bu gencimizin yakasına.

Olayın başlangıcında gencimiz lab.a girmiştir ve kocaman sarı örtüyle kaplı bir şey görmüştür ve burna gelen formol kokusu az buçuk gerçeği söylemiştir kendisine. Kadavra!

Gencimiz çok da takmaz kadavrayı şöyle bir selam verir kendisine ve ondan en uzak köşedeki masasına -B4- Gider oturur. Arkadaşları gelir,atlaslar açılır,hoca gelir,kemikler verilir...

Gencimiz çalışır,çalışır, çalışır. Bu sırada hoca ile sohbet de eder ve kadavranın yeni geldiğini, elephantiasis (fil hastalığı) hastası olan bir kimsesiz olduğunu ve bu lab.dan sonra asistan hocalarca Mustafa Hoca önderliğinde deri ve yağlarının disekte edileceğini öğrenir.

Mustafa Hoca'nın, arkadaşı İzel'in yaz staj hocası olduğunu bilen gencimiz planını kurar. Ne yapıp edip işleme dahil olacaktır. Dersin bitimine 15 dk. kala gencimiz kemiklerle çalışmasını bitirmiş boş boş oturmaktadır,hoca da yanında...

Gencimiz yerinden kalkar ve arkadaşı İzel'e planından bahsetmek üzere 1. masaya- ki lab.ın en diğer ucu- gider. Arkadaşları, Hocası arkasından çaresizce seslenmektedir; ancak lanet olası kalabalık ve havalandırma sesleri gencimizin kulağını sağır, kadavra disekte etme aşkı ise gözlerini kör etmiştir.


Ve hikayemiz burada bir acı sonla tamamlanır. Kurallara uymayan gencimiz hunharca telafi laboratuvarı ile cezalandırılır;ancak yine de o lab.dan sonra kadavra disekte ettiği(kestiği) için mutludur...

Geriye ise son haftaki telafi lab.ı ve formolün bıraktığı uyku kalmıştır...

11.9.11

Sifon Sorunsalı...

Veee ev bize ilk kazığını attı sayın izleyen. 1 aydır- ki artık bir buçuk aya doğru yol görünüyor- evde bir sorun yoktu. İyi geçiniyorduk kendisiyle. Sabah evden çıkıp kendisini kendisiyle yalnız bırakıyor, akşam da gelip normal davranıyordum. Temiz tutmaya çalıştım hep kendisini. Ne dediyse yaptım.Tozunu  aldım,camını açtım. Halısını serdim. O yerdeki çarşafımsı şeyle bırakmadım ki üşütmesin. Gündüzleri yalnız geceleri bizimleydi. Çok dağıtmamaya çalıştım. "Öğrenci evidir,dağılır azcık." seviyesinde bıraktım her şeyi. Gözüm gibi baktım ona. Ancak o ne yaptı bize!? Sifonun hortumunu patlattı!

Islağım, ıslaksın, ıslak!

Yahu oturuyoruz salonda. Ev arkadaşımın ablaları gelmişlerdi ziyarete onları gönderdik. Dedik, az oturalım sonra anatomi histoloji allah ne verdiyse dalarız. Birden "fıssssss!" diye bi ses! O iki saniyede "Lan düdüklü tencereyi koydum da ateşe o mu fısslıyo." filan diye düşündüm,"hah," dedim "patalayacak tencere!" Öyle bir ses.
Sonradan malum sesin banyodan geldiğini anladık. "Anam," dedim "çamaşır makinesi gitti." Zira su fışkırıyo bi yerlerden ve makine kapağına çarpıyor. Öyle bir görüntü ki sanki makinenin içinden fırlıyo sular. Hemen kapattık vanayı tabi haliyle ama kapatana kadar her yer ve bendeniz su içinde kaldık.

Hayır, yapan nasıl yaptıysa banyoyu koridorla hem zemin yapmış mal!! Aslında bütün ev öyle ve sular olduğu gibi koridora tabii...

Kaldırırsın halıyı, asarsın -ki onu da asmayı becerememiş ev arkadaşım!- viladayla silersin banyoyu. Neyse, dedik çağıralım tesisatçıyı yapsın. Hayır, biz de yaparız. Hortum değişecek sadece; ama yapan nasıl yaptıysa-buradan kendilerine bin türlü sövgü!- bir türlü hortumu çıkaramıyoruz sifondan! O kadar dandik bir açıyla koymuşlar ki ellerimiz yetişmiyor oraya cıvatayı sökmeye.

Arkadaş gitti tesisatçıya işte "Abi bizim sifon patladı, bi bakar mısın?" diye. Adam direkt "Bakamam!"

Lan!! Oha!! Hayatımda -ki eminim arkadaşlarım da hayatlarında-  ilk defa bir tesisatçı tarafından reddedildi.
Bakamam ne lan! Hayır, "Çok meşgulüm gelemem", ne bileyim "Parça yok olmaz." ya da "Emanet abi dükkan ben tesisatçı değilim." filan dururken "bakamam." ne lan! Hayır sanki abiye gel abi hayrına yap dedik. Yahu neyse parası vereceğiz sonuçta.


E biz sifonun bozulmasından sonra manuale döndük tabi. Bakalım, yarın başka bi tesisatçıyı ikna edebilirsek yaptıracağız. Bir yaşıma daha girdim bu olayla ne diyeyim. Beni benden almaya devam ediyorsun Ankara...

14.8.11

Bugünlerde Olanlar...

"Yapmayayım, girmeyeyim" dedim post çalıştığım laboratuvardan; ancak canıma tak etti sayın izleyen. Zira o kadar birikti ki yazacaklarım artık unutmaya başladım - Aah ah yaşlılık zor zenaaat!-

Neyse haydi başlayalım =)

Ev,ev,ev,ev....

Evvet  sayın izleyen. Doğru duydun ki zaten şurada da belirttiğim üzere eve çıktım. Hatta eve çıkmak için zaten güzelim, caaanım İzmir'i bırakıp 1 ay evvelsinden tası tarağı toplayıp Ankara'nın taştan yollarına düştüm. Hem evimi toparlayayım yeni yıla bomba gibi bir giriş yapayım hem de histolojide staj yapayayım da ufkum genişlesin Nirvana'ya bir adım daha yaklaşayım dedim. İyi halt ettim!

Zira ev öldürdü bizi sayın izleyen yaa! Hayır, çok şükür ki sevgili dostlarımın yardımıyla daha bi kolay hallettik tabi ancak yine de zordu. Çünkü bizim ev - aman aman "bizim ev". Hoşuma gitti lan =)- 4 katta ve kendisinin -tabii ki de!- asansörü yok! Hoş, olsa da hayvan gibi kanepeleri, çamaşır makinesini, bazaları filan koyamayacığımız için yine manual  taşıyacaktık tabi haliyle.

Öyle ya da böyle taşındık yani anlayacağınız. Ben direkt kurdum odamı. Öğrenci evi mantığını tam olarak anlamamış ev arkadaşlarımın aksine çat kurdum bez dolabı, açınır kapanır masayı bi de yatak. Oh mis! Bakınız solda fotosu. Onlarsa 3 gün dolap kitaplık kurmakla uğraştılar. Tam da bu yüzden evdeki küçük odayı ben aldım. Uğraşamam öyle döşemekle temizlikle falan. Bak geçen haftasonu odayı temizlemem 3 dk.mı aldı =D İşi bilcen, işe gitmicen kanka.Olay bu yani...

Evin ve odamın maszarası ise alt tarafta ;)

Ramazan,sahur,iftar,formaldehit...hönk?

Malumunuz ya şehr-i ramazan modu açtık sayın izleyen. Ailemden ilk ayrı ramazanımı geçiriyorum. Zor tabi...Haftaiçi pek oruç tutamıyorum.  9'dan 5'e kadar laboratuvarda formaldehit, alkol ve bilimum kimyasal kokusu arasında çalışmak azıcık kötü oluyor oruçlu oruçlu. Saat 1 gibi benim algı sıfır, şeker 50, öbür tarafa transit bilet bakıyorum kendime. O derece!

"Ama," dedim " ilk gün tutayayım". Zaten çocukluğumdan beri ne yapar eder ilk günü bi de son günü tutarız biz. Ben ve kardeşim yani. Hayır,eve yeni taşınmışız. Evde buzdolabı yok. Dışarıdan filan yiyoruz dolap gelene kadar. Ama tutmak da istiyorum ilk gün. Çünkü o suçluluk duygusu çok kötü bende. N'apsam, ne etsem? Gittim nugget aldım marketten. Bi de konserve yaprak sarma. Oh mis dedim; ama nuggetlar yaradı bi tek. Zira sarmalar berbattı. Lan sarmaya şeker konur mu bee!! İğrençti.
Neyse akşamına da tavuklu bazlamayla orucumuzu açtık Coca Cola sponsorluğunda. Allah kabul etsin...

Maksat Türkiye kazansın

Efenim, bendeniz malum MEDISEP adlı fevkalede bir öğrenci topluluğunda çalışıyorum. Bu grubumuzun bir etkinliği ise böyle değişimle gelen yabancı stajerlerle ilgilenmek. Bendeniz buradayım ya! Bir şeyden geri kalmayacam ya! Bizim CP ( Contact Person) arkadaşlara arada yardım ediyorum. Öğlen yemeği filan yiyoruz . Hoş ortam, böyle kültürler arası alışveriş filan..İyi oluyor yani...

Yalnız bu yabancı öğrencilerde gördüğüm bir şey beni bir hayli düşündürdü sayın izleyen.Yahu bunlar aç! Bildiğin aç! Ya da artık nasıl adapte olmuşlarsa minimum besinle besleniyorlar. Şimdi diyeceksiniz ki " Bu kanıya nereden vardın?". Şimdi bunlar buraya gelirken belli bir miktar para ödüyorlar ki kalacakları yer bir öğün yer yer iki öğün yemekleri filan karşılansın. E adı geçen öğün de okulumuzun yemekhanesinden karşılanıyor haliyle.





Neyse oturmuşuz yemeklerimizin başına, başlayacağız. Menüde de şansımıza kısır... Hobaa! Gel de anlat bunlara kısırı. Yahu adam bulguru bilmez mi!? Bilmiyor abi. Otur anlat bulguru hadi bakalım. Sonra bamya! Yok! Azeriler bile bilmiyor ki onlar daha vahim, biber sanmışlar. Daha feci! Mercimek...Lan mercimeği bil bari be! E yuh diye diye böyle mutfağımızı değil de sanki anaokulu çocuğuna yiyecekleri tanıtıyoruz her gün. Umarım dünya açlıktan ölmez. Tek temennim bu.

Not: Makarnayı biliyorlar.

Aslında yazacak çok şey var ama hepsi de bir yazıda olmasın artık...Kendine iyi bak sayın izleyen....




22.7.11

Kafa Boşaltmaca vol. 5

Eveeet sayın okur, uzun bir aradan sonra “Kafa Boşaltmaca” serimizin 5.siyle karşınızdayım.

Efenim, öncelikle “Kafa Boşaltmaca Seri”sinin nasıl, ne amaçla, neden yahu neden?!! yazıldığından; niye böyle bir seriye ihtiyaç duyulduğundan bahsetmem yerinde olacaktır sanıyorum.

Efenim, bendeniz her yazımda genellikle bir, iki - taş çatlasın-  üç konuda kendimce düşündüklerimi, yaşadıklarımı anlatır, böyle gül gibin geçinip giderim kendimle. Ancak bazen öyle bir an gelir ki uzun süre bloga bir şeyler yazacak zaman bulamam ve yazacağım konular birikir de birikir kafada - lan sanki 40 yıllık yazarım ne birikicek di mi!- aman işte eğer yazmayı seven bir insansanız bilirsiniz bir şey olur “Bunu yazmalıyım bloga!” diye düşünürsünüz ya da ben düşünürüm şimdi ne yalan söyleyeyim.Velhasıl kelam böyle birikince şeyler ben de bunlar için teeek tek tek uygun başlık bulmaktansa "Kafa Boşaltmaca" başlığı altında toplarım bunları. Neler yaşamışım, neler düşünüyorum,  geyik neyin bu yazıların altındadır.

Allah alllaaah! Amma ciddi giriş yaptım yahu. Edebiyat parçalamaya çalışmışım ama edebiyat beni parçalamış gibi olmuş azıcık. Neyse gelelim konularımıza...

LAN!!! 1. sınıfı geçtim oğlum lan! Teleloyyyyy =D Ama geçene kadar da anamız ağladı yaa sorma okur...Bir final çalışmam var ki ne sen sor ne ben söyleyeyim. Kapandım yurda. Paso dizi izliyorum! Allahım lan final var. Girecek kök gibi 4 komite! Ben oturmuş “Heroes” izliyorum! Hay bin kunduz! Sanki koca yaz durmuyormuş gibi sen kalk indir Heroes’un izleyemediğim son 3 sezonunu, aç, izle.  Başlıyorum. “Dur şu bölüm bitsin,”Aman bu bölümden sonra söz bakteri bakacağım.” , ”Ama çok heyecanlı yerinde kaldı bu bölümden sonra söz biyokimya bitecek!” filan… Zor çalıştım resmen finale yaa.”Hayır nereden çıktı bu dizi sevdası?”, “Hani senin internetin kahnı kalıntısı hızındaydı?” gibi sorular geliyordur aklınıza sanırım ki gelmeli de; ancak şu zalım – zalim değil! zalım!- Hacettepe her türlü bölümün sınavlarını erken erken haziranın başında yapıp - ki hazırlık okuyan arkadaşım bildiğin mayısta evine gitti!- bizimkini haziran sonuna koyunca bizim oda boşaldı tabi! Bi tıp okuyan arkadaşım bi ben kaldık odada ki o da kütüphaneyi mesken bellediği için odada ben yalnız… Açıyorum interneti, dönem içi 5 kb/sn hızla indiremeyip can çekişen hız 500’lerde 600’lerde geziyor.

 Ama şimdi sorarım sana okur! Bu hızda dizi indirilmez de n’apılır!Evet ben de yaptım işte. İndirdim ve izledim. Pişman değilim!Yine olsun yine yaparım!Ama sonunda geçtim ya o da bişi =D

Duyuruyorum: Evlendim!

Neyse bu sınav teranesi bitince biz tabi aldık soluğu sokaklarda. Amaç: Ev bakmak!
Gez Allah gez, gez Allah gez o sıcakta… Sokak sokak sahibinden, emlaktan ne verdiyse Allah baktık; ama bulamadık pek bir şey tabi. Herkes bavul mavul topluyor, evine gitmeye hazırlanıyor. Biz hala Ankara’da kısılı kalmış vaziyette ev bakıyoruz. Sonra bulduk evimizi. 3 arkadaş çıkacağız. Büyük, ferah bir ev. 4. Kat, ışık alıyor filan. Ev işte… Okula yakın olması ise onun evden çok parti sığınağı gibi kullanılabilitesini arttırsa da gayet uygun bi yer. Zira gezdiğimiz yerlerle karşılaştırılamayacak bir halde. Hele gazinoların üzerinde gezdiğimiz bir evi düşününce “Oha lan 4 ayak üstüne düştük.” diyor insan. İşte Perşembe günü gideceğiz bakalım ev toplamaya filan.
Henüz daha hangi odayı alacağıma karar vermedim. İki büyük bir de küçük oda var; ama sanırım küçük odayı alacağım.Bir de büyük odaların temizliği, döşemesiyle filan uğraşamam. Zaten minimalist (!) bir insanım. Küçük odayı severim =D Maksat kavga çıkmasın…

Stajımı da yaparım acımam!

Ankara’ya gittiğimizde 4 gün filan ev ile uğraşacağız ondan sonra da zaten Histoloji stajım başlıyor. Histoloji efenim , doku bilimi. Dokuları neyin inceliyorsun böyle mikroskop altında rengarenk filan. Hoş, görsel bir şey. “Bari,” dedim “birçok arkadaşımın aksine klinik bilimde değil de temel bilimde yapayım da bu sene öğrendiklerimi filan kullanırım”. İnşallah iyi geçer. Zira geçen senemizde histoloji hocaları azcık kök söktürmüştü dönemimize. Ama laboratuarda daha bi uysal daha bi sakin işte sıcaktan da “Amaan sıcak zaten uğraşamam senle git başımdan” moda girip beni serbest bırakacaklarını düşünüyorum.  Bir arkadaşım tıbbi biyolojide stajını yaptı ve gayet memnundu. “Bayağı bir şey öğrendim. Bol bol pratik yaptım filan.” dedi inşallah benim de öyle olur.

Harry Potter da bitmeyeydi iyiydi…

Anam! Dün Harry Potter’a gittim! Oha yaa bildiğin bitti =( Ben ki Harry’e kendini adamış bir insan için bunun ne büyük bir trajedi olduğunu çoğu insan anlamaz =(

Şimdi gelelim film eleştirilerimize. Yani bundan önceki 7 film bana öğretti ki kitabı filmde birebir beklemeyeceksin arkadaşım! Yok! Olmuyor! O yüzden eğer böyle bakmazsan olaya film gerçekten iyi olmuş! Senaryoyu değiştirmeleri filme bol aksiyon katmaları iyi olmuş; ancak Dumbledore ve Harry’nin ilahi sahnede konuştukları çok az ve yavan kalmış. Halbuki orada Dumbledore, tüm serinin her şeyini olduğu gibi anlatıyordu. Her şey orada netlik kazanıyordu.

Bir diğer üzüldüğüm şeyse ölümlerin kitapta o kadar dramatik olmasına rağmen filmde üzerinde durulmadan pat pat geçilmesiydi. Yazık oldu Fred’e….

Onun dışında filmin 3 boyutu berbattı! O kadar iyi bir 3D film çıkarabilecek bir potansiyel varken bu denli kötü bir 3 boyut bize baş ağrısından öte bir şey vermedi.
Ama Hogwarts savaşı efsaneviydi.Ve McGonagall’ın Snape ile düellosu! Ve tabii ki de Mrs. Weasley-Bellatrix düellosu!

Sonuç olarak beğendim ama Quiddtich sahasını yakmasalardı iyiydi….

Tatil tatil diye nicesine sarıldım….

Bir de bu arada tatil de yaptım sayın okur. Zaten bir aylığına gelmişim İzmir’e dedik bi de denize filan gidelim.  Didim’de ev tuttuk. Havuz, deniz, güneş filan…
Gerçi sıcaktan bunalıp klimanın altında yattığımız saatler de azımsanacak miktarda değildi; ama yine de güzeldi. Maaile hep beraberdik. Kalabalık, ergen kuzenlerim filan…İngiliz komşu ile konuşma çabalarım bile sonuç verdi inanır mısınız facebooktan ekledi kadın beni. Artık ne konuşacağız bilmiyorum…

Döndü,döndü,döndü…

Geçen sene Macaristan’a giden arkadaşımı hatırlarsınız: Cansu. Geçen gün Türkiye sınırlarına giriş yaptı kendisi. Ama şu an Bandırma’da, bir akrabasının yanında. Şimdi bu konuda sevinmem gereken:  Kız ,ilk senesini bitirdi, sağ salim döndü.Üzülmem gereken: Kendisini sadece 2 gün görebileceğim zira Ankara yolları taştan bendenize. Belki o Ankara’ya gelir de biraz daha görüşürüz yoksa teeee seneye, yaza göreceğim kızı =(

Başka daha çok var yazacağım şey aslında blog; ama o da başka “kafa boşaltmaca”ya artık. Haydi kalın sağlıcakla….


31.5.11

Okyanusun Ardından Sesleniyorum: Uyanın!!!!



Dün bir yazı okudum sayın izleyen ve bende kayış koptu!
Sözü geçen yazı işte şurada.

Önce onu oku, sonra  buraya dön daha diyeceklerim var zira.

Hah, döndün mü? Tamam o zaman, başlayalım.

Bir kere bu yazıyı bir hekimin, bir profesörün, bir tabip odası başkanının  yazması kadar acı bir olay yok sanırım. Nasıl bir düşünce tarzı, nasıl bir olaya yaklaşım biçimidir bu, anlamıyorum! Olması gereken bu mu? Bu adamdan ders alan, bu adama hasta diye gelen insanlar bu düşüncelerin çıktığı insandan mı medet umdular? Tüm Şanlıurfa tabipleri bu odanın himayesinde mi, aklım almıyor doğrusu.

Efendim, -bakma efendim dediğime sinirden ellerim titriyor yazarken! - Bu adam ki kendisi “hekim” lan "hekim!" Nasıl olabiliyor da kendi deyimiyle “prezervatif dağıtma skandalı” diye nitelendirdiği 1 Aralık Düna AIDS günü dolayısıyla tamamen bilinçlendirme amaçlı broşürlerin dağıtıldığı, oyunların oynandığı, bilgilendirmelerin yapıldığı bir etkinliği "beleş kondom standı" gibi algılayor anlamıyorum!Anlayamıyorum!

O etkinliği bizzat ben gerçekleştirdim Hacettepe’de. Sevgili SCORA Yerel Sorumlum (LORA), ben ve insanlara bu bilinci aşılama yolunda gönüllü olarak bize katılan arkadaşlarım gerçekleştirdik. Eğitimimizi aldık ki insanlara doğru, güncel bilgileri verelim; insanların sordukları sorulara net yanıtlar verelim; gerekli durumlarda nereye başvurmaları grektiği konusunda onlara yardımcı olalım. Hiçbir şey palas pandıras değil yani. Usulüne uygun.

Ama sevgili (!) hocamızın nitelendirmesi: “prezervatif partisi” !!!

Allahım bir insan, bir hekim , böylesine mi kıt bakış açısına sahip olabilir! Kondom dağıttığımız etkinlikte ne olur biri çıksın da “Bize kondomları verdiler, haydi gidin seks yapın dediler” desin! Kellemi keseyim!

Hayatında kondom görmemiş insan, AIDS deyince HIV deyince "O ne?" diye soran insanlara biz anlattık neyin ne olduğunu. AIDS’in aynı çatal kaşıkla yemek yemekle bulaştığını sanan insanları doğru bilgilere sevkettik. Bunu yaptığımız etkinlik ise “prezevatif partisi” olarak nitelendirildi!

Bir diğer mesele sanki evli insanların hiç cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara yakalanma riski yokmuşçasına sanki AIDS’in en hızlı yayıldığı grup ev hanımları değilmişçesine kalkıp evlenmeden cinsel ilişkiye teşvik olarak nitelendirmiş hocamız (!) bu etkinliği. O etkinlikten; öğrenci, öğretmen, güvenlik görevlisi, çalışan herkes yararlandı; ama “Aman kondomu kapayım da gideyim kendimi sekse vurayım!” diye değil “Ne çok şey varmış HIV/AIDS’le ilgili bilmediğimiz" diye düşünerek ayrıldı. Kafalarında topluluğumuzca AIDS'ten korunma yollarından bir diğer önemli faktörün "tek eşlilik" olduğu bilgisiyle uzaklaştılar o standtan. HIV ve AIDS'in aynı şey olmadığını tedavide ciddi ilerlemeler olduğunu, HIV'li bir anneden HIV Negatif bir çocuk bile doğabildiğini bilerek ayrıldılar.

Evlilikten sonra cinsel ilişkinin en iyisi, aman en güzeli, hastalıklardan en koruyucusu olduğu çıkıyor yazınızdan belki ama öyle değil saygıdeğer hocam (!). Ahh; ama daha öğrenciliğinde TürkMSIC’ı bile bilmeyen hadi bilmemeyi geçtim, tamamen insanların iyiliği e sağlığı için çalışan bu topluluğa müthiş bir ön yargı ile yaklaşan biri olarak bunu zaten biliyorsunuzdur sanırım. Ya da umarım mı demeliyim.

Bir diğer mesele ise kondomları nereden elde ettiğimiz? TürkMSIC’ın hiçbir zaman saklama gereği duymadığı; aynı amaçlar, aynı sağlık sorunları hakkında bilinçlendirmeler yapmak amacıyla kurulmuş dernekler, organizasyonlar vs.’lerin olduğunu herhalde biliyorsunuzdur sayın hocam(!) İşte bu etkinliklerde de bir kondom firması sponsorumuzdu (haliyle!!) yoksa Kanaryaları Koruma ve Yaşatma Derneği mi olmalıydı sizce?

Her ne kadar sizin gibi düşünen insanların varlığı beni üzse de TürkMSIC SCORA alt kurulu HIV/AIDS ile mücadelede hep halkın ve insanların yanında olacak hocam (!). Bunu böyle bilin.

19.5.11

Eğlenirim, acımam!

Biliyorum, boşladım bu aralar buraya yazmayı; ama vaktim yok be sayın izleyen. Ders çalışmaktan, okula gidip gelmekten bir de dizi izlemekten iki satır yazacak ne vakti bulabiliyorum şu bünyemde ne ilhamı.

(Bu noktada yazar her şeyin farkına varır ve uyanır!)

Oha yaa...Tamam Sabancı modda bi meşguliyet değilmiş be benimki de...Gayet yazabilirmişim. Aman neyse...Geç olsun da güç olmasın değil mi ya azizim =D

Son yazımdan - ki o sıralarda sinirliydim - bu yana neler oldu bakalım?

Öncelikle tıbbı bırakmayı düşünen arkadaşım caydı gibi bir şey. Sanırım onu yapabileceğine ikna ettik; ama belli oluyor daha yaa, kafasında hala bırakmak var. Her şey şu 4. komite ve finale bağlı sanırım ona göre. İstediğini alamazsa direkt bırakacak ve bende kafasını kıracağım; ama sanırım o daha kafasını kıracağımı bilmiyor. İyi hatırladım bak, bi ara hatırlatayım bu küçük (!) ayrıntıyı ona.

3. komiteyi de geride bırakırken bir tuhaflık da kapladı biz dönem 1'leri sayın izleyen. Bildiğin okul bitiyo lan! 1'de 1! Gerçi bu tamamen kalma ihtimalimin azlığına dayanarak kurulmuş bir cümle yoksa gayet batabilirim de. Zira bir final gerçeği var ki aman yarebbi tırsış modu açtım üç buçuk döktürüyorum ortalarda resmen! Ya o kadar dersin hangi birine çalışacaksın. O değil, fizyoloji diyelim..3 soru soracaklarmış. Yok biyofizik 2 soru...Bütün dersler böyle bu soru sayılarında. 2 soru için oturup ona çalışacaksın da bu sayı azlığı insana şöyle bir psikoloji veriyor "Aman yaeee, 3 soru o,yapmam onu, şu 2 soru salla onu..." Böyle böyle çalışacak ders kalmıyor geriye ve sen finalde yerin derinliklerine keşif gezisine çıkıyorsun. Hayır, kırtasiyelerde özetler filan var da...Yahu kardeşim, özet dediğin "özet" olur yani. Bunlar normal ders notlarından çok! Ön kolum kalınlığında klasör! Çocuuum manyak mısın lan! Onu okuyana kadar kendim özet çıkarırım dedim de sanırım o yetişmeyecek ve ben bu cümleleri yutup bir güzel gidip o özetleri alıcam tıpış tıpış..

Amaaaan hep ders ders nereye kadar bebeeem, azıcık da eğlenceden dem vuralım di mi ya?

Geçen haftalarda bahar şenliğimiz gerçekleşti mesela Hacettepe'de. Her ne kadar tıp ve bilimum sağlıkla ilgili bölüm öksüz evlat misali Sıhhıye' ye atılmış olsa da çirkefliğimizi yaptık, utanmadık Beytepe yollarına düştük! Sanatçı menümüz: Mor ve Ötesi, Athena, TNK, Şebnem Ferah, Yalın.

Ben sadece Mor ve Ötesi'ne gidebildim. Şebnem'i de istedim; ama hava yağacak ve ben de hasta olacak gibiydim. O yüzden gitmedim.Islanırsa,kalkamazdım yataktan. Ancak kader boş durmadı ve daima bana yaptığını yaptı, ağlarını ördü. Acımadı ve yapmur adına bir damla bile düşürmedi Ankara topraklarına konser vakti!!! Ama biliyorum ve tek tesellim bu: Eğer gitseydim yağacaktı!!!


Mor ve Ötesi'nde ise konser değil biz süperdik! Konserde elektrikler 2 kere filan gitti; ama biz 15 kişi filan olduğumuz için eğlencenin dibine vurduk ki fotoğraflardan da belli oluyodur herhalde =D O kafasında tuvalet fırçamsı şey takan benim farkettiyseniz. Kafam güzeldi, yaptım. Pişman değilim, yine olsun yine yaparım!


Onun dışında dün topluluğumuz MEDİSEP'in kapanış partisi vardı.

Topluluğun odasında yaptık partiyi. Dans etmekten belim tutuldu yemin ediyorum. Ne varsa oynadık herhalde. Bi disko kopuyoruz,bi oryantale vuruyoruz, Ankaralı'dan girip damat halayından çıkıyoruz.

 Kurt murt kalmadı, döktüm hepsini. Böyle durup fotoğraf çekildiğimize bakmayın kopardık resmen, fakülte inledi desem yeridir. Bu partiden sonra gelecek hafta da Genel Kurulumuz var ki yeni yönetimimiz seçilecek =D Yönetime adaylığımı koymadım, o kadar yükseklerde gözüm yok; ama gelecek senenin LORA'lığına adayım ki SCORA adına da çok iyi planlarım var. Asıl seneye kopacaz #)

Eh bu haftalık benden bu kadar sanırım =D Beni özleyin genşşleeerr =D

16.4.11

SİNİRİN BÖYLESİ ADAM DOĞRATIR!

Çok sinirliyim blog. Cidden bak sinirden köpürüyorum burada.Neden mi sinirliyim? Anlatayım.
3. komitelerimizn sonuçları açıklandı dün. Hayır sinirlendiğim nokta o değil başka bir şey ama "dolaylı" yoldan onla alakalı.

Bu komite zordu. Aslında zor biraz hafif kaçar bildiğin ağzımıza sıçtı! Biyofizik mikrobiyoloji gayet güzel ezdi geçti gencecik bünyeleri.Nice sağlıklı genç- bendeniz dahil- eridi gitti gözlerimin önünde. Sigara içenler ikilere üçlere katladılar içtikleri miktarları ciğerleri mahvoldu.İçmeyenler içme sınırlarına dayandılar stresten.

De...

Nooluyo kardeşim? Bi dur yaa? Bu ne?! Komiteden düşük aldın diye okul mu bırakılır!? İşte sinirimin sebebi bu. İki arkadaşım var karşımda. Birinin notları diğerine göre daha kötü ama yakın. Notları diğerine nazaran kötü olan kalkmış 4.komite bunu yapsam finalde de bunu alsam tamam yaparım diyo.İyi olansa okulu bırakçam diyo. Lan?! bunu duydum ben de sigortalar attı! Zıvanadan çıktım resmen!

3 yıl tıp için çalışıp da kazanamayan Macaristan'a giden sırf tıp okumak için arkadaşım var. Tıp olmayaınca biyoloji yazan arkadaşlarım var. Bilgisayar okuyan arkadaşlarım oldu veya tıp için canını dişine takan ancak YGS zımbırtısı yüzünden depresyona giren arkadaşlarım var ve sen kalkıp dandik,daha tıpla alakası olmayan kıytırık iki sınavdan düşük aldım diye tıbbı bırakıyorsun! Nooluyo lan!!? Saygısızlık değil de ne bu? O kadar insan varken yerinde olmak için böbreğini satacak kadar istekli olan bu yapılan nankörlük değil de ne kardeşim!!!

Hayır tabii ki de tıp okuyabileceğini düşünürsün,yazarsın okursun baktın olmadı tıp sana göre değil çekip gidersin herkes tıp bitirecek diye bir şey yok da, e bi dur tıpla ilgili bir şeyler öğren be! Sodyum,potasyumun voltaj gradientini bilmeyiver de buna bağlı olarak da bırakma yani okulu! Bi dur bi öğren neymiş bu diye!
Kaldı ki millet bi yerlerini yırtıyo tıp zor diye? Eee? Biliyodun buraya gelirken tıbbın zor olacağını. Kimse kolay demedi ki? Kaldı ki sanki bundan sonra gideceğin yer güllük gülistanlık. "3 + 5"i soracaklar di mi sana orda geç diye? Hocalar el üstünde tutacak seni! Her şey müthiş olacak. gezecen tozucan. Ders yok,dert yok tasa yok. Öğrencilik lan! Oha mis gibi. NAH! Öyle bir şey olmayacak. nereye gidersen git zorluklar olacak yanında ki gelecek sene sınavlara hazırlanırken çekeceğin sinir stresten bahsetmiyorum bile.

Bunları düşününce dön tıp oku daha kolay yemin ediyorum ama başkalarının kararlarına da saygı göstermek gibi berbat bi sorumluluğumuz var.

Umarım her şey düşündüğü kadar iyi olur arkadaşımızın ama dediğim gibi yerinde olmak isteyen çok insan var.Değerini bil...

28.3.11

NIGHTMARE RETURNS: KOMİTE!


Amma uzun zaman olmuş bloga yazmayalı. En son  şuradaki 25 saatlik Ankara-İzmir arası maceramdan (!) sonra bir süre ara vermişim sanırım yazmaya, farkında değilim.

Peki bunda blogspot.com’un kapanmasının rolü var mı? Yok tabii ki! Yahu akadaşım, kardeşim,canım gülüm hakim beyim. Hiç bi çoluğun çocuğun yok senin? Hiç mi torunun amca oğlun yok? Onlara sorsana. DNS ayarlarını yaparak gayet rahat, ne var ne yok giriyorsun internet sitesi adına. E herkes girdikten sonra bize iki "tık" attırmaktan başka ceza vermemiş oluyorsun, farkında değilsin. Hayır yapan cezasız kalsın demiyorum; ama farklı bir yaptırımın uygulanmasının gerekliliğini görmek bu kadar mı zor? Ya bi densiz için benim gibi, efenime söyleyeyim zehirli sarmaşık gibi işinde gücünde insanların da bi yazma keyfi var yani bi yerde onları bundan mahrum etmek doğru mu? Hukuk fakültesinde bunu mu öğretiyolar çocuuuum!?

Neyse biz, cezaların bi işe yaramadığını söyleyip esenlikler dileyelim yüce adaletimeze de bana gelelim.

ANAM =S Bittim ben blog! Komite 3 var 8 Nisan'da. Şimdi bilmeyen insanların, “Oha, daha iki hafta var lan!?” “Yok artık çalışmaya başladım deme sakın!” “ Eee, noolmuş canım varsa. Benim de doğum günüm o gün mesela” gibi cümleleri fikren ve fiilen ortaya koyan insanlar olacak bu yazıyı okuyan,biliyorum. Ama bilmiyorsunuz. Bu komitede ben değil sanırsam herkes batacak.

Bi kere soru sayımız arttı. Şimdi çoğuna göre bu iyi bir şey.Zira yapamadıklarımızın yerine başka sorular olacak, yok sorunun etkisi azalacak cart curt... Sorusu artacak dersler -ki bunlar psikiyatri,halk sağlığı,spor hekimliği,kalp hastalıkları,iç hastalıkları gibi dersler olup ders değil “Yahu bu çocuklar tıbba gelmişler,bir iki bir şey gösterelim bilinçlensinler. İlk iki komşte biyokimya, organik kimya verdik bir şey öğrenmediler. Bari şunlara AIDS, Kalp Hastalıklarından korunma, efenime söyleyeyim, Bellek neyin öğretelim de kör cahil çıkmasınlar. Komşu teyzelere, yeniyetme ergenlere bir iki  bir şey anlatsınlar.” amaçlı giriş konuşmaları olduğu için boşu boşuna bir de bunları okumak zorunda kalacağım . Zira bunları dönem 3’te dönem 4’te kafamıza vura vura- yumuşattım bu ifadeyi- öğretecekler. Her şey yüzeysel olacak sözde de sınav soruları öyle değil işte! Bu da insanı ister istemez bi strese sokuyor hani.

Bu komite mikrobiyoloji var. Bakteri, mantar, parazit...Koptuk, gidiyoruz.  Ve sürpriz! Bunlar da giriş dersleri. Genel özellikler filan. Aslını dönemm 3’te kafamıza vura vura öğretecekler. Ve benim kafam Latince isimlerle dolu. Hayır, Latinceden şikayetçi değilim bilakis en sevdiğim olay. Neden bilmiyorum ama Latinceyi aklımda tutmak sorun değil benim için. Ve şöyle bir şey var: Mikrobiyolojide öğrendiklerimizi  ileride işimde kullanacaksınız. O yüzden öğrenmek zorundasınız ve aklınızda kalıyor ama bir biyofizik!

Allahım o ne! Ruhumu teslim edeceğim. Ne dandik, ne öğrenilmesi gereksiz, nasıl bir şey o yaa! Anlatan hocaların anlatımlarının da pek yardımcı olduğu söylenemez ki derse sadece uyumak için gelip "Ninni gibi geliyor abi, nasıl rahat uyuyosun anlatamam. " diyen insan biliyorum. Örnek soruları çözemiyorsunuz ki yapmanız gereken topu topu formüle koymak değerleri...De değerler manyak! Değerleri giriyorum hesap makinesine,yavrucak ağlıyor resmen bu ne diye! Dile gelse küfredecek makine.Yukarıdaki devreyi al hücre zarına uygula.Hah işte biyofizik böyle bir şey sayın okur. Sonuç : Tırs mod on.

15.3.11

TATİL FAILURE!!

Dönüyorum blog. "Hem de elimde bir çanta,tüm bağlantımı da kestim şu anda" tadında espri yapabilecek moralle. 6 günlük tatilin 3 gününü gerçekleştirip kuyruğu kıstırıp Ankara'ya döndüm. Bu acının üzerine şu yazıya başladığım otobüsün internet hızının bizim yurt internetinden kat be kat üzerinde oluşu da moralime pozitif bir etki yapmadı,orası kesin.

Efenim durum şöyle: Malumunuz geçen salı yurdumuzu etkisi altına alan soğuk hava dalgası ,sağ olsun, başkentimize uğramakla kalmayıp bildiğin postu serip yatılı misafir konumuna geçmişti. Her yer nasıl ama!? Kaar,kıyameeet! Bendeniz "Kar Gören Masum İzmirli" yüzündeki "Ehe!Kar yağıyo len!" ifadesiyle tıpkı bir çocuk gibi -ne tıpkısı düpedüz velet modunda- basılmamış kara basma, millete kar topu atma, burnundan sümükleri aka aka kardan adam yapma gibi aktivitelerle değerlendiriyordum bu misafirliği. Mutluydum,mesuttum. Eğleniyordum. Ki resimden belli sanırım bu.

Ve bu eğlencemi ikiye katlayan haber Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü'nden geldi. Çarşamba günü tatil olmuştu!!!  O an çok masum gelmişti bana ve ben "Masum İzmirli" karın çirkin yüzünü göstermeye başladığını farkedememiştim. Sonra çarşamba günü öğleye doğru perşembe de tatil oldu ve ben bir kere daha sevindim. Zira planım perşembe günü sabahtan mikrobiyoloji labotaruvarına girip sonra da ver elini İzmir yapmaktı. Çünkü cuma günü dersim yok gibi bir şeydi.

Böylece planım netlik kazandı. Çarşamba, akşam 6'da otobüse binecek gece 2'de İzmir'e inecek; perşembe, cuma, c.tesi, pazar ve pazartesi olmak üzere 5 gün evimde misler gibi kalacaktım.

BENİ Bİ KAR Bİ DE DEKANLIK YAKTI!!

Hesabım mükemmeldi. Hatta harikaydı.. Ancak o kahrolası kar yüzünden ertelenen lab. dersleri herşeyi berbat etti!

Çarşamba 1 saat, perşembe 2 saat lab. vardı. E tatil olunca onlar kaynadı. Cumayı da boş bulunca çarşambaki lab.ı cumaya;  perşembeninkini de pazartesiye aldılar! 14 Mart'a! Tıp bayramına! Bütün günün boş olduğu güne, koydular. Böylece 1 günüm gitti ve ben pazar gecesi yola çıkmak zorunda kaldım.

Çarşamba akşamı saat 6'da Ankara'dan yola çıktım. Dikkat! Çarşamba saat 6! Peki benim İzmir'e giriş
saatim kaç? 7! Akşam 7! Hayır, 1 saatte gelmedim efenim İzmir'e. 25 Saatte geldim! Zira perşembe akşamı saat 7 de girmiştim İzmir sınırlarına.

25! Dile kolay...25 saatte neler yapabilirdiniz? Oturup Suç ve Ceza'yı bitirebilirdiniz. 2'şer saatten 12 buçuk film izleyebilirdiniz. Acilde nöbet tutabilirdiniz. Komite'ye çalışıp ezberleyip 100 alabilirdiniz. Ya da hiçbir şey yapmadan otobüsün orta kapısının yanındaki koltukta öylece salak salak etrafa bakıp toplardamarlarınızdaki kanın bacaklarınızda yaptığı ağrının giderek kötüleşmesini hissedebilirdiniz ki ben sonuncusunu yapmayı kendime uygun gördüm. Hayır,deli değilim. Bunu kendi isteğimle yapmadım. Beni buna kar zorladı.

Kar ve kazalar yüzünden kapanan yollar nedeniyle bendeniz 16 saat kafadan çatlak olduğunu düşündüğüm bir grup yurdum insanıyla dandik bir benzincide mahsur kaldım.

Bu kafadan çatlak insanlar arasında "B planınız yok mu!?" diye çığıran bir teyze, basına ulaşmaya çalışan bir amca, abartıp cemaat bağlantılarını kullandığını düşündüğüm başbakana ulaşmaya çalışan bir kız, iki adet süzme salak üniversite öğrencisine asılan Şrek'in yanında Brad Pitt kaçtığı bir host ve askerden dönen muhabbetleri illallah dedirtecek iki kafadar vardı. Ve böylece ben 2 günümü de kaybettim.

3 günden bir şey anlamamış şekilde Ankara'ya döndüm ve geriye ta yaza kadar hiç tatil olmayışının acısı kaldı =(

25.2.11

Live It Up!!!

Eveeeet. Geldik artık her yılın en favori; siyaset,kazalar,insanların birbirini doğraması,domatesin kanseri önlemesi,pazar fiyatları gibi konuların tükendikten sonra tartıştıkları konuya. Anladınız siz onu =) Ya da yok anlamadınız =S Zira kurduğum cümleyi ben bile anlamadım. Allahım şu yazma sanatı beni öldürecek!

Neyse dağılmadan konuya gelirsek. Eurovision sayın izleyen. Geçtiğimiz günlerde ya da bugün desem daha doğru sanırım Yüksek Sadakat -ki Belki Üstümüzden Bir Kuş Geçer ile kalbimde taht kurmuş gruptur kendisi- Türkiye'nin Eurovision 2011 şarkısını kamuoyuna duyurdular. Live It Up!


Şimdi müzikle olan ilişkisi flütten öteye geçememiş, resim desen "çöp adam" eserleri çöp kutularını boylamış, heykel desen dandik bir peçeteliği bile seramik hamurundan yapamayan, sanatı-kıt bir kişiliğe sahip olan bendeniz Eurovision deyince bi dur derim kendime! Bi dur! Zira severim Eurovision şarkılarını. Hobi gibi bişidir benim için.Elenen filan dinlemem beğendiklerimi not alır yüklerim telefonuma mp3'üme dinlerim. Eğer o "sürtük" Lena olmasaydı geçen sene biz kazanacaktık ve benim hayallerim gerçekleşecekti!

Lena'ya kızgınlığım şundan sayın izleyen.Eurovision'u geçen sene kazansaydık eğer Ankara'da okuyan bendeniz gidip canlı canlı yerinde izleyecektim!

Derken bir gün -yine Eurovision yaklaşmış böyle- televizyonda Lena'nın şarkıyı gördüm ve anladım. Hayallerim bir kere daha yerle bir olmuştu ve ben Eurovision'u yine televizyondan izleyecektim. Ondan, ne kadar sevsem de "Satellite"ı , Lena'dan nefret ediyorum.

Neyse şimdi benim kişisel nefretimi bir kenara bırakırsak umarım bu sene hayallerim gerçekleşir.Başarılar Yüksek Sadakat'e...

İşte Yüksek Sadakat'ten Live It Up!

20.2.11

BİR TARKAN OLABİLİRDİM...

Ve bir kez daha ailenin sporcu genlerinin yanında sanatçı genlerini de almadığım kanıtlandı sayın izleyen.Şimdi zaten bendenize yıllardır malum olan bu saptamayı nasıl kesinleştirdiğimi anlatacağım.

Aslında her şey yıllar önce,ortaokulda, başladı. İlkokuldan yeni mezun(!) olmuş, tek öğretmenden,çoklu öğretmene geçmiştik. Sudan çıkmış balıktık anlayacağınız ve ilkokul öğretmenimizin de benim derdimden muzdarip olduğunu düşündüğümüzde adamın seçmeli derslerde matematik işlemesi ile bendeki yeteneksizliği o ana kadar farkedememiştim. Ne zaman ki ortaokula geçtim, acı gerçek buzlu yolda kayan tır misali yüzüme çarptı. MÜZİK YETENEĞİM YOKTU!


Bunu anlamam ise bünyemde o zamanlar anlamadığım, yeni yeni anlamını keşfettiğim bir travmayla olmuştu. Orta birdi... Müzik dersimiz yeni başlamıştı. Klasik olarak Türkiye'de her öğrencinin en az bir kere tattığı "flüt" maceramız bu derslerle başlamıştı. Hocamız her ders sözlü yapardı. Flüt çalacağız sözlüde. Şimdi, kadının amacı neydi bilmiyorum. Hani aramızdan olur da bir Beethoven, efenime söyleyeyim, bir Yann Tiersen filan çıkabilir de ben de menajerliğini yaparım köşeyi dönerim düşüncesi mi onu bu tür eylemlere itmişti yoksa müfredat mı, emin değilim. Ama sonuçta bir nota ve flüt gerçeği vardı önümüzde duran.

O konuda iyiydim aslında. Notaların altına ne olduklarını yazmadan vuruşlarına neyin dikkat ederek "Samanyolu"nu gayet güzel icra eder, bir güzel 100'ümü alır otururdum. Öyle ki yanlış çalsam bile notaları deftere yanlış geçirdiğim için yanlış çaldığımı hoca anlar ve bakarak çaldığım için yine 100 verirdi. Aaah ah! Müzik kariyerimin en şaşaalı dönemiydi anlayacağınız...

Ne olduysa o gün oldu. Kariyerimin biteceğini bilseydim asla o şarkıyı söylemezdim. Ama kader...Bir olmuşa bir ölmüşe çare yok ne de olsa. Söyledik bir kere.

DERSİMİZ: KORO SEÇMELERİ

Hoca geldi derse.30'a yakın kişiyiz. Dengesiz, herkese teek teek tek şarkıyı söyletti ve tonlamasını doğru yapanı aldı koroya. Tahmin edersiniz ki ben ve eşsiz yeteneğim (!) için şarkı tonlamasını yapmak çocuk oyuncağıydı ve ben kendimi koronun içinde buldum.


ERGENLİĞİN GÖZÜ KÖR OLSUN!

İlk koro çalışmamız...Verdi elimize kağıtları Hoca, bilmem kaç tane şarkı. 50 kişiyiz k*ç kadar sınıfta. Hep beraber başladık söylemeye. 50 kişi!!!

Söylüyoruz. Bu duruyo duruyo "Hadi baştan." Hoppalaaa...

Söylüyoruz. Tekrar:" Hadi baştan." İki üç derken bu döndü bana..."Sen bi sus." dedi.  Hönk! Ben bi kaldım tabi. Aylardır özenle bakıp beslediğim sanatçı egom yerle bir oldu. Neymiş efendim ,ergenliğe giriyormuşum, sesim çatallaşıyormuş!

 Kırıldım, örselendim, rencide edildim ve hormonlarımın bana oynadığı bu habis oyunu asla unutmadım....Bir daha da koroya katılmadım ve sanat kariyerimi o ortaokul sıralarında tozlanmaya mahkum ettim.

GUITARSIZ HERO'YUM

Tüm bunları anlatmamın sebebi her türlü itiraz ve uyarıma rağmen arkadaşların beni "Guitar Hero"ya götürmesi...

Dün gece bir kez daha müzik sektöründen ne denli uzak kalmam gerektiğini hem kişisel hem de halk sağlığı açısından anladım.

Berbattım. Ne bateri,ne bas,ne vokal...Bildiğin yeteneğim(!) körelmişti. Sanat yeteneğim (!) galiba bana, onu ortaokulun tozlu sıralarında bırakmamdan ötürü kızgındı ve yıllar sonra intikamını bu şekilde almıştı...

Aslında bir Zeki Müren,bir Levent Yüksel efenime söyleyeyim bi Tarkan, en kötü ihtimal bir Serdar Ortaç olabilirdim, ergenlik hormonlarım olmasaydı eğer...

3.2.11

Mim Gelir Hoş Gelir....

Yine kişisel bir mim almamama rağmen şuradaki(tıkla) mimi yine üzerime alındım.Zaten şu zehirli sarmaşık da olmasa mim namına hiçbir şey olmayacak şu blogta ki kendisine teşekkürlerimi bir borç bilirim.İnsanın arkadaşı gibisi yok hakikaten...

Şimdi eğer tıkladıysanız o bağlantıya, farketmişsinizdir ki vazgeçemediğiniz 5 şeyi yazmanız istenmiş sizden ki bunlar öyle ailedir,arkadaşlardır bla bla değil.Zia onlar zaten vazgeçilmez.Bakalım bakalım nelermiş o azgeçilmez 5...

Vazgeçilmez no 1: Harry Potter Kitaplarım


Onlarsız olmaz.Hayat felsefemi oluşturan o "çocuk kitapları" benim vazgeçilmezlerim arasında.Ne zaman canım sıkılsa,üzülsem vs. açar onları okurum. Eğer gülmem gerekiyorsa açarım Ron'un esprilerine koparım.Çok canım sıkıldıysa açarım "Çağlar Boyu Quidditch" veya "Fantastik Canavarlar Nelerdir,Nerelerde Bulunurlar? "ı koparım da koparım...

Vazgeçilmez no 2: Stryer Biyokimya Kitabı


Aslında kendisini çok geç farkkettim. Kütüphaneden alığım biyokimya kitabı benim bile şu dandik İngilizcemle anlayabileceğim yalınlıkta olmasıyla kalbimi kazandı vazgeçilmezler listeme 2 numaradan giriş yaptı.

Vazgeçilmez no 3: Yolculuk Yastığım

Böyle yarım ay şeklinde boğazıma dolanan boynumu 8 saatlik yolculukta koruyan şişme yastığım.İşte o vazgeçilmezlerimden...

Vazgeçilmez no 4: Telefonum


Telefonum aslında öyle vazgeçilmezlerimden değil ama önemli yani.( bkz: Vazgeçilmez bulunamamasına örnek)

Vazgeçilmez no 5: Bilgisayarım


Bkz: Vazgeçilmez bulamamanın etkileri devam ediyor =)

26.1.11

TUS Dediğin Nedir Gülüm, Gelsin Onun Elinden Ölüm

Komiteye son 2 gün sayın izleyen...Yusuf yusuf'un dibine vurmuş durumdayız bizler ki sanmayın ben bu "yusuf yusuf forever" güruhunun dışındayım, tam tersi o güruhun kuruculuğunu üstlenip grubun vizyonu misyonu bölümlerini yazan kişiyim.Başkanım bi yerde.

Tamam, sulandırmayalım. Efenim şuradan ve şuradan bildiğiniz üzere bendeniz birinci komitede deyim yerindeyse - hiç bu kadar yerinde olmamıştı bu deyim- sıçtım! Vurgun yedim, örselendim,hor görüldüm, dağıldım, derbeder oldum, hayal kırıklığı yaşadım, depresyona girdim ve bir dolu daha umutsuzluk yayan kelime....

Geçen komitedeki başarısızlığı organik kimyaya- lanet olsun ona!!!!- ve ÖSS-YGS-LYS sisteminden -ki onlara da lanet olsun!- gelmiş şu bünyemin çözecek soru bulamamasına bağlamıştım. Ki bence hala öyle;ama durun burayı anlatmadan önce size tıp fakültesindeki işleyişi anlatayım.

Efenim, burada ilk günümüzde birinci sınıfta  - yaa daha körpeyiz, toyuz, çömeziz-  bize abilerimiz ablalarımz(!) dediler ki "Kitap almayın.Derslere gitmeyin. Notları okuyun, çıkmış sorulara çalışın. Yeter. Oh mis!"  Bizde tabi bi gözler kaydı, bi hülyalara daldık. Aslında ben dalmadım. Her derse gittim filan. Ama konumuz bu değil.

Burada bahsi geçen notlar...

İşte onlar iki kırtasiyenin ölümcül rekabetine istinaden çıkan hayat kurtarıcılar. Bunlara çalışıp düşük not alıyoruz öyle düşünün =D

Aman uzattım.Asıl konuma geleyim. Bu kırtasiyelerden biri -ki favori kendisi- işte bu gördüğümüz konulardan sorular filan çıkarmış; çalışsın çocuklar, maksat ülke tıbbına katkımız olsun fikr-i edasıyla(!). Aldık. Geri kalır mıyız? Kalmadık.

Ve diyorum ki iyi ki yapmışım. Allahım allahım, nasıl bir mutluluktur o, anlatamam size. Çözüyorum çözüyorum neşeleniyorum. Nasıl mutluyum nasıl...Sürekli suratımda salak bir sırıtış var yani o derece ve eğer şurada şu lanet YGS-LYS sistemine çalışan varsa şu yazıyı okuyan, yeminlen kıymetini bilin o soru bankalarının kuzucuklarım derim kendilerine.

İşte o soruların sonunda bi de çıkmış TUS soruları var. Ben onları çözdüm. Kolaylar. Cidden kolaylar ve çok salaklar. Hep aynı şeyi hem de ardarda senelerde sormuşlar. Hani ÖSS'de bile yapmıyorlar bunu.

Sen bunu görünce aldı mı bende bi TUS'u küçümseme, "Hıh! O da neymiş öyle,elimin kiri" modu. Çözüp çözüp daha bir neşeleniyor, çözüp çözüp daha bir küçümsüyordum ki sağımda anatomi çalışan 4 sınıfı, solumda patoloji bakan 5. sınıfı gördüm ve anladım.


TUS da bize girecek.... =(

19.1.11

Doğdum,Hasta Baktım,Hediye Aldım,Mutlu Oldum.

Yaşlanıyoruz blog =P

Bir yaşıma daha girdim =D Öyle ilginç bir olay karşısında girileninden değil ama. TC. nüfus cüzdamında yazan ve de annem tarafından bizzat doğrulanmış tarihe gelmemize tekabil bir yaşıma daha girdim ki daha kısa adı "doğum günü" o tarihin =)

Artık "10"lu yaşların dışına çıktık. "Geç ergenlik"teyiz klinik değişle-hatta "çok geç ergenlik" ki bu daha gerçek hayata atılmaya kadar devam edecek ki bu da ergenlikten 26 yaşında çıkacakmışım gibi bir izlenim veriyor ki bu korkutucu nazarımda.

Günüm süper geçti blogcum. Kimin sayesinde? Tabii ki arkadaşlarımın =) Kıyamam yaa! Şu komite stresinin bünyelerimizi allak bullak ettiği; her türlü boş ders, öğlen arası, dolmuş yolculuğunu filan not okumakla geçirmek yerine kalkmışlar pasta neyin almışlar. Yetmemiş uğraşıp posterler neyin çizmişler. Canlarım benim yaa =D Bak sevgi patladım şu an. Lady Gaga'dan gelsin "love love love"
Kendimden iğrendim.Neyse...

Hediye de almışlar yaa. Ve ben o hediyeleri görünce vuruldum! Resmen vuruldum yaa! Resimde de görüldüğü üzere; artık bir adet Hacettepe mutfak önlüğüm, Hacettepe fırın eldivenim, House İzleme Kılavuz'um var. Bunlara ek olarak da yurt arkadaşlarımın aldığı mouse ve kulaklık var ki mouse kullanmamaktan artık mouse'a yabancılaşmış elim resmen bayram etti. Kulaklığımın ise 15 mt. bir uzunlukta olmasının avantaj mı yoksa dezavantaj mı olacağını üzerimde her zaman hain emeller gerçekleştirmiş olan "kader"ime ve suç ortağı olan  "zaman"a bırakıyorum.

Onun dışında bir de bugün hasta görüşmem vardı. Hatırlarsınız şuradan, daha önce yazmıştım. Hah işte onun ikinci görüşmesi. Zaten vücüüüdümde endorfin tavan yapmış, mutluluktan forever modda kopuyorum. O yüzden hasta görüşmem de çok iyi geçti =) demeyin keyfime yani...

Efenim bu seferki hastamız -eşek sıpası- sen 6 ay önce ev taşı. Sonra da beli ağrısın. E tabi ağrıyacak! Senin değil de benimki mi ağrıyacak. Ama kendisi diğerinin aksine pek bi konuşkan pek bi sempaaatikti ki benim de enerjimle birleştirince ortaya 2 dk'lık süper bir video kaydı çıktı.

Geçen seferki yanlışlarımı yapmadım. Geçen sefer unuttuğum şeyleri bu görüşmede yaptım; ama ortada bir sorun vardı. Bu sefer de geçen görüşmede doğru olanları yapmadım. Olayı hastaya özetlemedim; ama ,hastacım sağ olsun, çok iyiydi. "Kesinlikle gelirim böyle bir doktora." şeklinde bir geri bildirim verince artık içimde kelebekler uçuşuyordu, böcekler güzeldi, bahar gelmişti, cennet ayaklarımın altındaydı.

Günüm süperdi anlayacağınız. Bakalım bu süperlik bir gıdım olsa da yarınki İngilizce sınavına yetişecek mi? Allahaam n'oolur yetişsin, lütfen Yarebbim yetişsin.Yüksek aliiim İngilizceden. Dinimiz amin....

Not: Hasta no 1! Gör de feyz al! Bak çocuk nası konuşuyo! Sen sustun! Beni de gerdin! Peh!

Not 2: Hasta no 2.Aferin arkadaşım. Şöyle konuşkan ol, canımı ye. Çok teşekkür ettim geri bildirimine. Kal sağlıcakla.

16.1.11

Arkadaştan MİM aldım,Gel Bize Bazı Bazı...

Arkadaşımın blogundaki mimi halka arzetmesi üzerine ben de üzerime alındım ve yanıtladım soruları. Buyrun bakalım =)

1. Kaç yaşındayım?

20 Yaşındayım. Hatta kas sen onu 21 yap. Zira 19  günden 1 yıl kaybediyor şu bünye ki bu koyuyor insana bildiğin. Arkadaş grubumun en yaşlısıyım ya!Yuh!
 
2. İsmimin son harfi?

Yanıtlamam gereksiz gerçi ama görüldüğü üzere "R" Damn prosedür!


3. En sevdiğim renk?

Aslında mavi-lacivert tonları;ama yeşil bana daha çok yakışıyomuş ki yeşili de severim yani.Bi de herkesin aksine turuncu. Millet turuncu sevmiyo deliriyorum yaa! Çok ezik kalıyo o renk. Ama zevk-renk diyrekten susuyorum,içime atıyorum.

4. Kilom?

Iııı...şeyy..Tamam tamam 97.  5 kilo vermişim ama bu da bir şey =) Göstermiyorum di mi?

 5. Boyum?

Bayağıdır ölçmedim aslında ama 1.72 gibisinden spesifik bir şey sallayayım; ama emin olamadım =/

6. Ailenin kaçıncı çocuğusun?

Şimdi teoride 2 ama bu konuda çeşitli spekülasyonlar var. Ablam ve bir de çift yumurta ikizim var. Olay şu ki güvenilir kayıtlara göre-ki annem kendisi- ben 20 dk. önce doğmuşum; ama nasıl öyle direkt dakika veriyor anlamadım. Yani emin olamıyorum. Ama ben büyüğüm yaaa! 2. yani =)

7. En sevdiğim şarkı?

Bir değil çok var.Ama sıkılmadan "Sunrise Avenue- Fairytale Gone Bad" dinleyebilirim. Işın Karaca,Sertab Erener dinlerim.90'ların tutkunuyum. -Soruya bak yanıta bak! Teallaam!!!

8. Esmer mi sarışın mı?

Esmer.Net! Ama kumral da olur. Aha!Net değilmiş.

9. Sigara kullanıyor muyum?

Hayır! Kullanana da hiddet ve şiddetle karşıyım.İğrenç,mantıksız bir şey. Git bi şişe çamaşır suyu iç aynı şey. Sadece diğeri daha yavaş etki ediyo.


10. Alkol kullanıyor muyum?

Arada sırada =)



11. Çayı fincandan mı içerim, bardaktan mı?

Yurt şartları, okul şartları derken kupa ve kağıt bardak. Ama evdeysem direkt ince belli; ama büyük bardaktan içerim. Ders çalışırsam kupamda içerim.-İnekli bardağım kırıldı ama ='( -

...

.....

...

...

Yorumlar....

Yorum.