25.9.10

Ulaştım Ankara'da Bir Yerlere Ama Nasıl?

Evvet blog yaa! Oldu sonunda...Her şey - ya da her şeyin büyük bir kısmı diyelim - açıklığa kavuştu sonunda. Atladım! Hazırlığı atladım! Tıp 1. sınıf öğrencisiyim artık. Bu vesileylen Allah'ın unuttuğu o dağlık araziye gitmek gibi bir gerekliliğim de kalmadı. Zira tıp fakültesi Sıhhıye'de Ankara'nın gobeinde =) Hem de yurduma uzaklığı yürüyerek 3 dk! =) Ahahaaa, hazırlık okusaydım yola sayacağım parayı artık gezmeye tozmaya sayabilirim =)

Neyse konumuza dönelim. Ne demiştik? geçen yazımda da belirttiğim gibi Ankara'da ulaşımı anlatayım.

Efendim, Ankarada ulaşım b*k gibi! Yani berbat. Neden? Çünkülüm büyük şehir, kalabalık nüfus...Ya da ben önyargılıyım, bilemedim. Bi kere o sıcakta gittik her yerlere öğlenin cas sıcağında ve ben şunu farkkettim ki birinin acilen Ankara'ya klimanın icat edildiği haberini vermesi lazım. Piştik zira arkadaşımla yollarda.

Bizde ESHOT'a tekabil eden işletme burada EGO. Ancak direkt otobüse "ego" diyor insanlar ki şöyle bir telefon konuşmasına tanık oldum.
- Okey, anne biz şimdi EGO'dayız geliyoruz.

Şimdi ben kaç senedir ESHOT'la ,efenime söyleyeyim,  İZULAŞ'la filan seyahat ederim bir kere de arayıp da "Eshottayım ben." demişliğim yoktur anneme.Tuhaf geldi ondan bendenize.

Otobüslere de yine ego denen bir kartla biniyorsunuz ki - Allahım! Belki de en sinir durumdur kartın ta kendisi! Caanım kentkartım burnumda tüttü sırf o ego kartlar yüzünden. Sanmayın ki bu ego kart dediğimiz olay bizim kentkart gibi plastikten bir şey, işte içine para dolduruyon, manyetik bi zımbırtı filan. Çıh! Kağıt kendisi. Bildiğin kağıt. Makinesi desen ortaçağdan kaldığını düşündüğüm bir alet. Kartı tutuyorsun, makine hüüp! diye içine çekiyor. İçinde bilgisayar yazıcısının kullandığı sistemin aynısı bir sistem üstüne kaçta bindiniz kartta ne kadar kaldı, işliyor zırt zırt diye. Tabi bunu yapana kadar siz ruhunuzu teslim ediyorsunuz.
Sıra var. Otobüs tıklım tıklım. Kentkarla dıt geçersiniz ama ego! İki saat onu bekliosun ki otobüsler sırf ego yüzünden rahat yarım saat kaybediyolar.

Egoyla ilk tanışmam kayıt için gittiğimde oldu. Annemle metroya binip garaja gidicektik -ki sonradan öğrendim o metro değil Ankaray'mış-  Aldık iki binişlik ego, turnikeye yaklaştım ürkek adımlarla. Ben salak, kentkart gibi tutup geçicez sanıyorum ,makine hüüpp diye yuttu. Salak salak bakıyorum böyle etrafa. Güvenlik görevlisinin bir sırıtışı var! Pislik! Görmüyon mu yabancıyız, yardım etsene! Ama sonradan öğrendim. Artık deneyimliyim.

Ankaray demişken. Bi de metro ve Ankaray var. İki farklı ray hattı ve bunlarda da klima yok!! Arkadaşımın annesinin iddiasına göre var; ama Melih Gökçek çalıştırtmıyor. Arkadaşımın iddiasına göre ise biz bindiğimizde çalışıyordu. Her iki durumda da şapır şapır terledik ama!

Bu iki hat birbirine Kızılay'da tünelle bağlı ve buradan aktarma yapabiliyorsunuz. Hahaha! İzmir'deki gibi 90 dk. oohhh beleş aktarma sandınız di mi? Değil!

45 dk.da -ki Ankara'da 45 dk.da hiçbir yere gidemezsin!- binersen senden -beleş de değil yani- 50 kuruş alıyo! Bundan dolayı oluşan küsurat da kart bitince yanıyor. Ne kaa güzel, ne kaa güzel anlıcağınız!

Metronun ve Ankaray'ın sevdiğim tek bir yanı oldu.O da anonslar. İzmir metrosundaki gibi "Dikkat! Kapılar kapanacak"," Sonraki istasyon: Stadyum."  falan yok. Bi teyze kısık bi sesle "Emek" diyo o kadar. Tıss açılıyor kapılar. Tıss kapanıyo. Bu! Sessiz sakin gidiyorsun yolunu terleye terleye!

Dolmuşlar da var; ama onlara binemedik ki kalabalıktan! Bi de nereye gidiyor bilmiyoruz. Binip de Ankara'nın bi ucunda inmek vardı sonuçta; ondan hiç bulaşmadık.

Bi de şu noktayı belirtmeliyim ki Ankara'da her şey Kızılay çevresinde dönüyor. Otobüslerin hemen hemen hepsi bi kere Kızılay'dan geçiyo da hangi duraktan geçtiğini bir polise sormayın benden söylemesi! Zira durak sistemleri çok karışık, hiçbir şey anlamadım. Gideceği duraklar mı yazıyo, geleceği duraklar mı çözemedim

Yani, yaz di mi şu şu şu numara burdan geçer, lazımsa bekle kardeşim diye! Ama yok! İnsanlara gıcıkları var ya oynatçaklar illa maymun gibi!




Yanlız gözlerim vapur aradı benim orda...

19.9.10

Döndüm Yahu =)

Döndüm =)
Evet blog döndüm sonunda şu caaanım İzmir'ime....Allahım allahım, lan ben koca sene n'apıcam orada sorularıylan girdim ya izmir il sınırlarına. Özüme anca döndüm blog...Havası, suyu, insanı,taşı, toprağı, denizi, kuşu, börtüsü, böcüğüylen canım İzmir...Garajda secde edicektim yeminlen muah muah diye öpecektim soğuk mermerleri de abartmayayım dedim...

Efenim malumunuz, hazırlık muafiyet sınavı içün bendeniz 5 gündür Ankara'daydım...Şimdi akıllarda: "Lan 1. aşama bir, ikinci aşama da 1 gün dersek senin maksimum 2 gün orda kalman gerekmiyo mu?" gibisinden sualler oluşabilir; fekat oluşmasın...Eğer sizin de 15'indeki sınava 12'sine bilet alan bir babanız ve de nur topu gibi bir bayram dönüşünüz varsa o bileti değiştiremiyorsanuz ve mecburen 2 gün oluyo 5 gün...

"E 5 gün orada nerde kalıcam lan ben?" şeklinde sorular almıştı ki beni, caaanım arkadaşım Hazal bana facebook'tan mesajını attı. "İtiraz istemem.Ankaraya gelince bizde kalıyosun." Kalmam mı! Canıma minnet =) Hem bütün sene özlemişim arkadaşımı. Hem kalacak yer, hem hasret giderme hemi de Ankara'yı bilen biriylen gez-toz modunu açmak. Oooh! Bir taşla kaç kuş sayamadım valla...

Neyse efendim, velhasılkelam bendeniz gecenin bir vakti çıktım yola. Hesapta biletim gece yarısı İzmir Turizmden; ama ablam ,sağ olsun, garajda çalıştığı için 11'deki benim bineceğim araçtan daha lüküs olana yer buldu ve ben 1 saat erken olarak yola çıktım...

Yolculuk şurada bahsettiğimki gibi geçmedi...Horlayan zırlayan yoktu. Dahası yanım da boştu..Oh mis anlayacağınız....Açtım tv.mi, izleye izleye gittim...İnanmazsınız uyudum bile =)

Sabah Hazal karşıladı beni Aşti'den...Oradan da direkt evlerine geçtik; zira yol öldürüyo insanı arkadaş...Uyandığımda akşam olmuştu ki zaten o gün dışarı çıkmadık...

Ertesi günse sınav yerimi görmeye gittik Beytepe'ye ki şunu hemen belirteyim ismindeki "tepe"yi harbi harbi hakkeden bi yer. Dağda abi yaa!!! Dağ yaa, bildiğin dağ! O ne oolum! Yer mi kalmadı allasen...Ortaçağ krallıkları gibi kendi içinde şehir olmuş bi yer yaa...Bi de görseniz nasıl yokuş nasıl yokuş...Bendeniz hık hık gidiyodum nefes darlığından o yokuşları merdivenleri tırmancam diye!

Tek iyi yanı otobüs sınav binammın önünde indiriyodu. Bu kadar...Başka iyi yan arama....

İşte sınav salonumu neyin hallettikten sonra sıra asıl göreve geldi: Yurt bakmak.

Yok arkadaşım yaa..Ankara yurtta tavan yapmış. Bildiğin faiş fiyatlar sözkonusu...4 kişilik odalar 650-700 filan diyolar bi de banyo tuvalet ortak filan...Biz de dedik belki Beytepe tarafında vardır özel yurtlar, hani şehir dışı filan daha bi insaflı olurlar diye ama çıh....Orada da yok...Dağ tepe tırmandığımızla kaldık anlayacağınız...

Bi de caanım babacım oradaki devlet yurtlarına bak güzeli varsa ayarlıcam ben sana filan diyo; ama yok ki...Kalıncak gibi değil devlet yurtları...

O yüzden bi iki arayıştan sonra kayıt zamanı bulduğum bi yurda kadımı yaptırdım. Hem de Hacettepe tıbba yürüyüş mesafesinde-5 dk.-

Tabi  şu noktada şöyle bi sıkıntı zuhur etti. Ben nerede okucam?

Eğer sınavı geçemez de hazırlık okursam, ben kardeşiniz beytepe yolları taştan türküleriylen Ankara dağlarına tırmanıcam; ama yok engiiiiiiinn (!) ingilizce bilgimle hazırlıktan muaf olursam çat! Sıhhiye'de yurdumun karşısındaki fakülteden başlayacam ve yol param da bana kitap,eğlence olarak kalıcak. Yani sınav önemli benim için...

Sınav demişken.giderken umutsuzdum aslında. Lan ben kimdim ki  liseyi almanca okumuş haliimle deyim yerindeyse ortaokulda aldığım ingilizcemle hacettepe hazırlığını geçicem şeklinde iç muhasebeler yaşıyodum. O yüzden de amacım sınava girip bari "beginner" değil de "upper-mediate"tan filan başlayayım filan diyordum. Zira internetten yaptığım her sınavda "upper" çıkıyodu.

İşte sınav günü geldi çattı. Her türlü yol önerisini alıp çıktık Hazal'la yola. Ve ilk darbe Sıhhiye köprüsünün üstünde yurdum polisinden geldi. Biz gayet saf bir şekilde, durağın orada görevini yapan polis amcaya "Pardon,230'a nerden binebiliriz acaba" şeklindeki sorumuzu sorduk ve sağ olsun yurdum polisi bize önünde durduğumuz durakta bekleyin demek yerine bizi, te ebesinin yazlık evine kadar gönderdi!!!

İleri gidin, dedi. Biz de gittik; ama git, git bi b*k yok affedrsiniz. Ne bi durak, ne bi şey. Şehir dışına çıkçaz. Hayır geç de kalıcaz sınava iyice b*ktan bi durum. Geri döndük sonra ve acı gerçekle karşılaştık. Az önce bomboş beklediğimiz durakta yaklaşık seksen kadar insan sıra olmuş beytepe otobüsünü bekliyordu. Polis amcaya saygı sevgi sözcükleri içimizden akarken biz de sıraya girdik mecburen ve gelen 2. otobüse en son olarak bindik ki bu da ağzımızı burnumuzu cama yapıştırarak gitmek demekti...ki öyle de oldu...

1.aşama sınava girdim böylece ve bildiğin ortaokul sınavıydı sınav....O kadar kolay olsun ki o kadar olur...Yarım saattte çıkınca bi buçuk saatlik sınavdan, yazık arkadaşım telaşlandı bişey oldu diye...Ve sürpriz olmayarak ertesi gün geçtiğimi, 2. aşama olan ve haşırt dı blekbord olan sınava girmeye hak kazanmıştım.

Ona da gittik. Ama bu sefer tecrübeliydik o kadar zor olmadı. Bu sefer de otobüs koca sene hazırlık okumuş da muafiyeti geçmeye çalışanlarla doluydu ki Erzurumlu 3 gencimizin otobüste, ellerinde kağıtlar "Oolumm soon as' den sonra sayılanlar geliyodu..." şeklinde ders çalışıyo olması, gözümü çevirdiğim her yerde insanların ingilizce bir materyal -kağıt,defter- okuyo olmasıylan ben de bi yusuf yusuf hali başgösterdi...Sonuçta bu kadar bütün sene ingilizce görmüş insan tırsıyosa ben de tırsmalıyım psikolojisi oluştu bende..

2. aşamaya da girdim. Hiç de beklediğim gibi zor değildi. Yazma konuları dandikti. Bir buçuk sayfa döşedim ;ama yeter mi bilemedim. Dinleme yoktu ve diğer bölüm de metinler üzerinden testti ve onları da yaptım. Şimdilik tek işim kaldı....Beklemek....

Ve bu bekleyiş beni deli ediyor...Nerde okuyacağım bir önce kesinleşsin de rahatlayayım...

Not: "aşti" ne dersen bi tık
Not 2: Gelecek yazı....Ankara'da Ulaşım....

2.9.10

Ankara'nın Taşı Altın Filan Değil!Gittik, gördük!!

Döndüm blog....

Bir günlük Ankara maceram sonunda bitti! Bitti; ama biteken de göbeğimi çatlattı ki bilen bilir, benim göbeğim zor çatlar!

 Neler çektik neler başkent yollarında,içerisinde bir bilsen blog...Anlatmaya başlayayım; zira yolculukta bile döküldü satırlar beynime. Sürekli "Bunu yazayım,dur şunu da yazayım...bak bunu da yazmalıyım..." moddaydım. Sanki yazsam bi b*k olacak da neyse....

Öncelikle caaanım(!) babacığımın handikabına uğradık. Zira adını bile duymadığım bi şirketle yolculuk yapacaktık ki bu konudaki hislerim error veriyordu. Ve ne yazık ki o hislerim yanılmadı.

Dakka bir gol bir...Tekerlek üstündeyiz...En arkanın önünde...Takır takır... "Nasıl uyucaz?" derken kader ikinci golünü de çok geçmeden doksana taktı. Bir aile bindi orta kapıdan...Kucaklarında gülen bir bebek!!!

Gülmesi sorun değildi elbette ki de sabaha kadar bir otobüs yolculuğunda bir bebeğin ne kadar güler modda kalacağını merak etmeye başlamıştım ki...ağlamaya başladı!!
Biz annemle birbirimize yandık bakışları atarken aile de yazık mahçup mahçup "Kusura bakmayın,birazdan uyur zaten.." filan dedi ki hakikaten çocuk uyudu...Hem de sabaha kadar....Tabi bizi bebeğe odaklayan hislerimiz asıl tehlikeyi görememişti ne yazık ki....

Bir amca bindi...Gayet zararsızdı aslında...Yanında çocuğuyla Kırıkkale'ye gidiyodu...

Televizyonda kavak yelleri açıldı...Koltuklar eğik pozisyona getirildi..Kontak çevrildi...ve yolculuk başladı...

Ve amca tespih çekmeye başladı...ama nasıl tespih! Tahta! Allahım tak tak tak....sinir ediyo insanı! Kemalpaşa' yı geçtik gidiyoruz, bu hala tak tak tak...Ya bi kes! Yok! Sonunda uyardık da homurdana homurdana kesti!

Muavin geldi ikrama filan o da kütük mü sana! Allahım,öküz yaa! Su istiyosun suratına bakıyo mal mal. Sular da sıcak zaten! İşimiz iş dedim...

Saat 12 gibi Kavak Yelleri sona yaklaşırken yol da karanlık olup görecek bir şey olmayınca kapattılar ışıkları ve kabus başladı!!!

Allahım!! Tespihçi Amca nasıl horluyo!!! Nasıl horluyo!! Anlatamam! Yok öyle bir ses! Ta otobüsün başından insanlar rahatsız oluyo! 4534534 kere uyardık! Yok! Uyuyamıyoruz...Çocuğu da o ailenin aldığı ekstra koltuğa yatırdı mı! Onlar uyuyo, biz bütün otobüs onları dinliyoruz ki şurada ikinci paragrafta belirttiğim kehanet gerçekleşti bu yüzden ve ben Ankara'nın Aşti denilen otobüs terminaline, benim diyen zombilere taş çıkartacak vaziyette indim. O kehanete ek olarak Afyon'da yediğimiz sucuk döner de midemi at alıp beygir satmaya zorladı o da ayrı...

İndik ankaraya anlıyacağınız. Allahtan orada ODTÜ pankartları tutan öğrenciler vardı da hemen yanaştık yanlarına. Sağ olsun bi kız gösterdi bize Hacettepe masasını. Yardımcı oldular ,işte şu dolmuşa binin şurda inin filan diye; ama evren benle dalga mı geçiyo nedir; dolmuş şoförü yolu bilmiyo!! "Oha!" dedik artık, yuh! İndirdi bizi Hacettepe hastanesinde...bi de yalak yalak "Yaw bağlantı vardır kampüsle" dio Öküz!

Neyse, biz şahsi çabalarımızla bulduk kampüsü. Yaptırdık kaydımızı.. Evet =) Artık resmen Hacettepeliyim...Öğrenci kartımdaki embesil ÖSYM fotoğrafıma rağmen...

Tabi maceramız burada bitmedi...biter mi hiç! burda söylediğim gibi yurt neyin çıkmadığı için haliyle bi de yurt arayışı başladı bizde.

Ve özel yurtlarla ilgili bir tespit: Hayvan gibi pahalı arkadaşım! Oha lan! 600-700 diyo adam yaa! gezdik bi kaç tane. Ama sonunda bi tane bulduk uyguna. Galiba orada kalcam. Ya zaten arkadaş bulayım da ver elini home sweet home...

Dönüşte ise anam,garip anam çilekeş anam olaya el attı ve Anadolu turizmle geldik. Diğeriyle karşılaştırılamaz bile! Hizmet,ikram,konfor...kusursuzdu!

Ama ben yine uyuyamadım ki eve gelmemle kendimi yatağa atmam bir oldu...Şu yazıyı bile anca yazıyorum....

Sonuç: Ankara'yı beğenmedim...İzmir Forever!!!

...

.....

...

...

Yorumlar....

Yorum.