12.8.16

Merhaba İntörnlük :)

Uzun zamandır yazmadığımdan mütevellit "Acaba yazabilecek miyim blog?" düşüncesiyle açtım gece vakti yine burayı sayın izleyen;ama bisiklete binmek gibi adeta azmak da sanırım. Şıkır şıkır akmaya başladı kelimeler zira bembeyaz çakma word ekranında sitenin. Hadi başlayalım...

Başlıktan da anlaşıldığı üzere intörn oldum :D Yani doktorluğa 1 sene kaldı. Bilmeyen takipçilerim için belirtmeliyim sanırım. İntörn doktor demek 6. sınıf öğrencisi demek ve hastanede her işe koşan arkadaş demek bir nevi. Yeri gelince 10 kıdemli asistan gücünde yeri gelince 100 sekreter gücünde çalışan doktor demek. İrdelemeyelim durumu, uzar.

1 aylık rotasyonlarımıza ben pediatri servis, yani çocuk servisi ile başladım geçen ay. 1 ay Hacettepe'de bölüm 34'te genel çocuk servisindeydim ve harika bir 1 ay geçirdim. Zira çömez asistanlarım, Pokemonum -yeni başlayan pediatri asistanlarına öyle deniyor- ve kıdemlim, diğer intörn arkadaşlarım harika insanlardı ve konsultan hocam da gelip vizit yapıp giden veya hiç gelmeyen bir konsultan değil de bizlere bir şeyler öğretmeye çabalayan bir insandı. Dolayısıyla hem eğlendim hem öğrendim.

Nöbetlerimiz eğlenceli geçti. Hastalarım çeşitliydi ve birçok konuyu tartışarak verimli bir ay geçirmeme sebep olan bir ekipleydim. Pediatrik hasta takibini gayet güzel öğrendim diyebilirim ki herkese nasip olmaz bu.

1 ay servisten sonra ise 1 aylık pediatri poliklinik macerası başladı ki onda da şanslı olarak nispeten diğer polikliniklere göre rahat olan Sosyal Pediatri bölümüne düştüm. Sosyal Pediatri adından anlaşıldığı üzere çocuk halk sağlığı aslında. Çocukların büyüme ve gelişimlerinin izlendiği, aşılamalarının yapıldığı bölüm. Eh haliyle genelde sağlıklı çocuklar ile muhattap oldum şu geçtiğimiz 3 hafta içerisinde ki içimdeki çocuk sevgisinin fışkırmasını durduramadığımı elbette tahmin etmişsinizdir. Sağlıklı çocuklar kadar tedavisi tamamlanmış kanser hastalarımızın aşılarının yeniden yapılması, yarık damak-dudak hastalarımızın takibi gibi komplike işlemlerin hocalarımıza danışılarak düzenlenmesi de yine bu bölümde ki neyse ki hocalarımız dünya tatlısı insanlar da bu konuda hiç sıkıntımız olmadı.

Haftalık makale saatlerinde sunmamız beklenen makaleler ile eğitimimiz desteklense de bendenizin 2 hafta hangover halimle makale sunmaya çalışmam eğitimden ne kadar yararlandığımı biraz sorgulattı bünyeme haliyle :D Bu noktada arkadaşlarımdan özür diliyorum valla; ama n'apayım arkadaşım gelmişti uzaktan onlarla eğlenmek daha cazip geldi.

Buradan sonra biraz programım farklılaşıyor ve Halk Sağlığı stajına geçiyorum. Programımın farklı olmasının sebebi Kasım'da ERASMUS ile Polonya'ya gidiyor olmam :D Tabi üşengeç bünyeme söz geçirip pasaport ve vize işlermlerime başlayabilirsem bu durum gerçekleşecek. Pasaport işlemleri için Ankara'nın hiçbir işten anlamayan bir ton insanını aşabilirsem işlerim hallolacak da işte...

Bu konuyu da irdelemeyelim sevgili blog, zira bu da uzun ve can sıkıcı!

Ama şunu söyleyebilirim, hayatım bir ton stres, birçok üzücü şeyle dolu; ama bunlar arasında en güzel olanlarını görmeye çalışarak dertlerimi hafifletmeye uğraşarak zamanımı geçiriyorum. TUS çalışması, yurt, arkadaşlar, intörn sıkıntıları vs. derken onlar apayrı bir yazı olur; olacak da umarım. Tabi ben zaman bulabilirsem!

Şimdilik hoşçakal....

14.3.16

Fiziksel İyiyim...Ama Gerisi?

"10 dakika önce çıkmıştık dershaneden." - Dershane patlama alanının karşısı.
"2 dakika önce inmiştik metroya." - Metro girişi patlama alanında.
"Ben baya yakındım, basınç dalgasını hissettim. Korkunçtu."
"Her gün arabayla geçtiğim yer."
"Kırtasiyeye uğramasam..."

Ve daha nicesi. Arkadaşlarımın cümleleri...Hayatlarının nasıl da pamuk ipliğinde olduğunu gösteren cümleler. Bugün bütün günü korkulu, tedirgin,şokta,üzgün ve inanamazsınız suçlu hissederek geçirdiklerini anlatan cümleler. Ben mi? 

Ben sabah kalktım. Yine lanet ederek "Off dershane!" diye. Duş aldım. Giyindim. Baya baya çıkıyorum evden. Vazgeçtim. Bilmiyorum neden. İstemedim gitmeyi. En kötü 2. olmadı 3. derse giderim dedim. Arkadaşa mesaj attım, ders iyiyse söyle ona göre geleyim diye.

Annem aradı. N'apıyon oğlum diye. Diyemedim gitmedim diye. Başlar çünkü neyin var? Üzgün müsün? Çok çalışıyorsun, dinlen...vs.vs. Üzülmesin dedim. Dershanedeyim anne, dedim. Hesapta gideceğim de kafamda. Bir şey olmaz böyle desem dedim. Hem yarın -14 Mart- tıp balosu var. Zaten çalışamayacağım. Oturayım bari bugün cuma günkü Sosyal Pediatri sınavıma çalışayım. Malum sarhoş olurum, akşamdan kalma olurum filan çalışmaya vakit kalmaz.

Akşam bir mesaj...Patlama olmuş. Saat 18.40 filan. Sanırım kafayı yiyordum! Tam dershane çıkış saati! Pazar eve dönme saati! Arkadaşlarım! Tanıdıklarım! Tanımadıklarım!

Dünden beri bok gibi psikolojideyim. Herkes öyle. Şehir yağmurlu, şehir kasvetli...Suratlar asık. Gülemez oldu insanlar. Hayatlarını borç yaşar oldular. Sanki orada, o durakta olmadıkları için suçlu. Oradaki insanların günahı neydi sorularıyla...Sürekli "Şöyle olsaydı demek...", "Bunu yapsaydım demek..." diye senaryolar kura kura geçti bütün günüm.

Eve geldim. Sosyal medya inliyor ölen vatandaşlarımızın fotoğrafları, isimleri, görüntüleri ile. Ağlamaktan helak oldum. Televizyon...Sıfır. Sadece tartışan gerizekalılar. Sinirlendim bir de sinirimden ağladım. 

İçimdeki o çirkin hissi atmak için her zaman yaptığım şeyi yaptım. Harry Potter okudum. O da olmadı. Yazayım bari dedim. O bile kar etmedi. Silemedim hissi. Çünkü artık telefonlara "İyiyim." diye yanıt vermek bile saçma gelmeye başladı. Fiziksel? Fiziksel iyiyim. Ama gerisi...



5.2.16

Geri Dönüş

Yüzyıllar sonra yine geçtim klavye başına. Aslında yazmayacak, blogu kapatacaktım. Öyle karar aldım kendimce ama bir türlü elim gitmedi o sil tuşuna. Yazdığım onca yazının yedeğini almak belki o slime işini kolaylaştırırdı,bilemiyorum; ama üşengeç bünyemin buna da izin vermemesinden mütevellit olduğu gibi kaldı site aylardır tek satır yazılmadan.
Hayır, birkaç revizyona da ihtiyacı var canım blogumun da benim bunu yapacak ne enerjim ne de vaktim var blog. Zaten bilgisayarıma da yeni kavuştum sayılır. Zira kendisi ta ağustostan beri arızalı.
Şimdi arızalı dediğime bakma. Aslında olay basit bir şarj aleti sorunuydu ve yeni bir şarj aleti alınmasıyla tüm sorunum ortadan kalkacak ben yine mutlu mesut yazmaya veyahut dönem 5'in hayatıma yeni kattığı meşguliyetler dolayısıyla yazamamaya devam edecektim.
Yaz tatilinde şarj aletini değiştirdim. Daha sonra , İzmir'de bu değişimi yapmıştım, Ankara'ya döndüm ve şarj aleti yine bozuldu. Garantisi olduğu için bizimkilere gönderdim kargoyla, onlar değiştirdiler ve geri gönderdiler. Ama gel gelelim hem bilgisayarcı hem de kardeşimin dikkatsizliği ile şarj aleti ile uyumsuz bir güç kablosu geldi. Hayır geri göndermekle uğralmayayım 10-15 lira bir şey gidip güçş kablosu alayım dedim de Allahım bir insan herhalde bu kadar yanılabilirdi hayatında! Şarj aletindeki giriş öyle bir giriş ki tövbe billah bulamadım koca Ankara'da ya! Gören bilgisayarcı "Bu nasıl giriş la?!" şeklinde tepkiler verdi suratıma. En son 2 hafta önceki sömestr tatilinde aldığım yerden değiştirdim de şarj aletini bilgisayarıma kavuştum sonunda. Şimdiyse telefonla yetinmeye uğraştığımdan film izlemek dışında pek açmasam da elimin altında olduğunu bilmek huzuru ile yaşıyorum.

Neyse bu da böyle bir anımdır diyerek hayatıma devam edelim...

Hayatım şu aralar baya yoğun ve stabil sevgili blog. Hatta sıkıcı! Çünkü dönem 5'teyim ve küçük stajlar dediğimiz olay var; yani hastanede hemen her bölümde 2 haftalık -bazıları 3 hafta- stajlar yapıyoruz. Bunun anlamı 2 haftada bir sınav olmak demek. Az once beyin cerrahi stajının sınavından çıktım misal. Aslında bunun bir önemi yok zira bir tıp öğrencisi hayatı boyunca sınava girdiğinden deyim yerindeyse "sınav kaşarlanması" yaşıyor. Asıl sorun TUS :( (Buraya Whatsapp bezmiş emoji eklemeyi çok isteyen iç ses)

TUS dolayısıyla haftasonu da dershanede ve çoktan unutulmuş temel bilimler ve unutulmaya yüz tutmuş veya doktorluk uygulamaları ile ilgisi olmayan saçma (evet kusura bakma ama baya saçma!) ancak TUS'ta sorulan şeyleri öğrenmek -İç ses: Saçmalama ne öğrenmesi. Ezberlemek!- için debelenmekle geçiyor. Başlarda çok güzel güncel güncel çalışırken birkaç ay once geçirdiğim ağır grip nedeniyle - iç sesim bunun da domuz gribi olduğunu söylüyor- kaçırdığım dersler ve çalışamama dolayısıyla sıfır derste güncelim ve bu beni sinir ediyor; ama ben napıyorum? Eve gidip çürüyorum.

Aaa sanırım onu buraya yazmadım? Hemen hemen 1 yıldır yeni bir evde oturuyorum. Eski evimle aynı sokakta ama okuluma biraz daha yakın. Nasıl oluyor deme, sokak büyükse oluyor :D Ama sorun şu ki odam apartman boşluğuna bakıyor ve zemin kata. Bu da yanında iki bonus özelliği getiriyor:
1- Sarı kalın perdeler ile ışığın daha da loş olarak insanı yataktan çıkarmayan bir moda sokan "Çürüme Odası"
2- Zemin katta olmasından mütevellit  adeta bir derin bir mağara, adeta bir Iglo, adeta bir No-Frost buzdolabı soğuğu olması.

Ve bu iki özellik akademik hayatıma keskin bir balta gibi iniyor sevgili blog. Zaten 2 gün oplan devamsızlık hakkımı da bu iki özellik dolayısıyla yataktan çıkmayarak harcıyorum. Ayrıca bkz: SAD

Neyse bugünlük çok bir şey yazmadan yukarıda -bilgisayar lab.ından yazıyorum da- bekleyen arkadaşımla çay içmeye gideyim. Bu yazı aceleye geldi ama söz bir dahakine daha ayrıntılı yazacağım. Umarım...Yani sanırım. Emin olamadım. Neyse by :)

8.12.14

Öğleden Sonra Yazısı

Bir soğuk Ankara günüden daha merhaba sevgili okuyan. Hatırladınız mı bilmiyorum ama buralara yazıyordum ben bir aralar. Hatırlamadıysanız da sizi suçlayacak değilim zira ben dahi unutmuş durumdayım yazmayı emin olun. Halbuki deseniz ki bana "Serdar söyle bakalım nasıl kafanı boşaltırsın? Neler yaparsın boş zamanlarında?" yanıtım "Yazarım." olurdu genelde; ama artık neredeyse böyle bir cevabı vermeye korkuyorum. Ar ediyorum demeye resmen; çünkü "Hani ne yazdın, göster." deseler kalırım karşılarında günışığında kalmış baykuş gibi.

Hayır hayatım çok dolu bik bik gibi bir söylenmeye de hakkım yok. Pediatri bitti, biteli de çok oldu üstelik. Neyse ki stajdan geçtim, kalmadım çok şükür. Üzerine de hatta pediatrinin seçmelisi "Çocuk Acil"i dahi yaptım 2 hafta. O kadar da meşgul değildim; ama işte olmayınca olmuyor yani yazmadım. Üşengeçlik başa bela tabi...

Neyse şu aralar kadın doğum stajımın tadını çıkarıyorum sevgili okuyan. 2 ay pediatrinin yoğunluğunun ardından kadın doğum stajı adeta bir tatil gibi doğdu hayatıma. Kadın doğumcular iyi insanlar olduklarından boş takılmamıza izin veriyorlar Allahtan. Hem de baya veriyorlar! Günde kaç film bitirdiğimi ben unuttum yemin ederim. Yeni yeni yönetmenlere filan dadandın. Filmografilerini izlemeden bırakmıyorum o derece. Kitaplar desen aldı başını gidiyor. Diyete devam ediyorum. Sene başından beri "Çok zayıflamışsın Serdar." cümlesini daha da duymak istiyorum. Dış görünüş için kilo vermiyorum; daha çok diyabet, hipertansiyon gibi hastalıklar için gerekli risk faktörlerini taşıdığımdan aslında başladım ama görünümüme katkısını da yadsımayacağım sonuçta. İnsan mutlu hissediyor kendini.

Şu aralar işaret dili eğitimi alıyorum. Tabi tamamını öğrenmek ne yazık ki şu sıra benim için pek mümkün görünmüyor ama en azından kendi mesleğim açısından ileride işitme engelli bir hastam olursa en azından kendisiyle küçük bir iletişim içinde olmak isterim diye düşündüm. Hocamız dünya tatlısı bir adam. Kendisinin de belli bir miktar işitme kaybı var; ancak iletişim yeteneği çok iyi. Onun sayesinde işitme engellilerin bakış açısına aşina olmaya, onlar gibi görmeye başladık gibime geliyor. Mesela işitme engelli çoğu vatandaş yeri geldiğinde iletişim kuramadığı için doktora dahi gitmiyormuş söylediğine göre ve bu beni çok üzdü. Bu alandaki eksikliklerden, yanlışlardan bahsetti. Tabi ki hemen hepsi devlet düzenlemelerine bağlı hata ve yanlışlar ancak toplum olarak da masum değiliz ne yazık ki.

Geçen ders bir şey oldu ve çok hoşuma gitti aslında bu. Hocamız bir ülkenin işaret dilindeki adını hatırlayamadı ve çıkardı telefonunu 3G görüntülü olarak arkadaşını aradı ve işaret dili ile anlaşarak kelimeyi öğrendi. O kadar güzel geldi ki bu bana. Düşünsenize teknoloji ile bu kadar büyük bir engel artık engel olmaktan çıkıyor. 3G öncesi tabi ki SMS kullandıklarını hatta SMS kullanılmasının daha iyi olduğundan bahsetti hocamız. Böylece işaret dili dışında kısıtlı kelime haznesine sahip işitme engelli vatandaşlarımızın SMS'le en azından kelime haznelerini geliştirdiklerini vs. söyledi; bir yerde katılmadan edemedim ancak görüntülü bir şekilde jest ve mimiklerle ve kendimi ifade edebildiğim işaret dilim varken SMS'in de beni kısıtlayacağını düşündüm onların yerine koyarak kendimi. O yüzden bunun yararlı mı zararlı mı olduğu konusunda biraz da nötr kaldım diyebilirim.

Artık yavaş yavaş kullanmaya başladık. Hafif hafif iletişim koyabiliyoruz; ama tabi ileri seviyede değil. Tabi ev arkadaşımın da aynı eğitimi alması pratik yapma şansıma ağır bir katkı sağlıyor itiraf etmem gerekirse. Umarım bu temel olur ve ileride ilerletebilirim.

Haftaya yurtdışına staja gitmek için girmemiz gereken TurkMSIC sınavı var. İngilizce ve tıp bölümlerinden sorular yapmamız gerekiyor. Kendime güvenmiyorum pek ama yine de bir şansımı deneyeceğim. Belki yazın Romanya'ya filan giderim. Tabi yine de ihtimal vermiyorum; düşünmenin kimseye zararı olmaz diye düşünüyorum. Bakalım haftaya nasıl bir sınav bekleyecek bizi. O zamana kadar da azıcık İngilizce bakayım diyorum. Lisede yabancı dilinin Almanca olması ve hazırlık da okumamak açıkçası korkutuyor insanı sonuçta. Umarım iyi geçer.

Geçmezse de çok da önemli değil. Çay içerim geçer. :D




...

.....

...

...

Yorumlar....

Yorum.