25.7.10

Büyüyünce Olacağım Adam

6. sınıftaydım. İlk dersimizdi ve onun dersiydi. İçeri öyle bir girdi ki, zaten ortaokulun heyecanı üzerinde olan bizler pustuk kaldık öyle. Diğerlerini bilmem ama ben etkilenmiştim. Yok; öyle süper mini giymiş,sarışın, afet-i devran bir insan girmedi kapıdan.Çantasıyla,takım elbisesiyle 40'larında bir adamdı kendisi.
 Kesinlikle otoritesi vardı; ama öyle kızma ile filan değil.Saygıyla kazanırdı otoritesini. Öğrencinin önünde ceketini ilikler, "Günaydın." derdi. Bizden izin almadan ceketini çıkarmazdı. İlk günden kafamdaki örnek insan kontenjanını doldurdu.
Sınavları zor muydu? Bana göre hayır değildi, başkalarına göre ise hayvan gibi zordu! Dilbilgisine önem verirdi, ama onu kullanmamızı isterdi. Sadece okulla sınırlı kalmamızı istemezdi, hayatta kullanılmayan bilginin bilgi olmadığını söylerdi ki her insanın konuştuğunda anlatım bozukluğu bulma huyum buradan kalmadır.Allahtan artık kontrol edebiliyorum.
"Söz uçar;yazı kalırdı." ona göre. Bana her bir şeyi yazmayı o öğretti sayılır ki şu yaşıma kadarki notlarımın yapı taşını oluşturur bu özelliğim.
"Güzel Yazı" diye bir dersimize de girerdi. Divit-hokka-yazı defteri üçlüsü hayatımda dersle ilgili nefret ettiğim ilk şeylerdi.Yapamazdım zira o illet şeyi!!Yazamazdım onun gibi. Onun yazısıysa anlatılmaz yaşanırdı.
 Kargı getirmiştim okula sırf onun gibi, o kadar güzel yazabilmek için arkadaşlarla.Üşenmedi, oturdu masaya hepsini oydu bizim için. Z uç,T uç, düz uç filan... Ama ben artık pes ettim tabii. İçimde cevher yoktu bir kere; ama o etmedi tabii. Mürekkep lekeli olan defterime sırf çaba sarffettiğim için çakardı sözlü notunu en iyisinden.
Akıl almaz bir atasözü-deyim dağarcığı vardı. İki saat konuşmak yerine bir atasözü çakardı. Biz dumur! Bir okul gezisinde bir atasözüyle g*t etmişliği vardır ki beni, sormayın içim acır anlatmaya.
Okulun kütüphanesini adam eden kendisiydi. O güne kadar yatanların yeri olan kütüphane kolu en aktif dönemini yaşadı onunla. O tozlu kitapları bile numaranlandırmak eğlenceliydi.
Her derste anılarıyla,hikayelerle mest ederdi bizi. Nefret edenler de vardı tabii. Daha çok derse kafası basmayan, sözlü notu vermediğinden yakınan güruh; ama bilmezlerdi ki sözlü notunu gram hakkedecek davranışta bulunmadıklarını. Sınavları işte onlara zordu. Kompozisyon sorardı -ki kendisi kompozisyon kelimesinden nefret eder- ama öyle böyle değil. Bir söz verirdi veya bir resim. Yaz bakalım...Artık o sınav stresi mi diyeyim ne diyeyim... 20 dk. boş boş kağıda bakardım. Kalemim kağıda ilk harfi attığındaysa dökülürdü sözcükler...10dk'da biterdi yazı. Geri kalan 10 dk'da da dilbilgisineydi.
Son sınıfta, Yazarlar ve Şairler Kulübünü kurdu ki bu sınavlarda keşfettiği yetenekleri oraya topladı ve sizi temin ederim harika kalemler vardı orada. Ki yaşımızı düşünürsek...Neyse sene sonunda kitap bile çıkardık kendi aramızda, hala açar bakarım neler yazdık diye...
Bu yazma alışkanlığım da oradan kaldı zağar. Yazmanın inceliklerini öğretirdi bize. Plan filan da biz pek uymazdık o ayrı. Başlığın ilgi çekici olmasına çok önem verirdi. "Başlık yazının kendisi gibidir." derdi. Haklıydı  da...
Bizim mezuniyetimizle emekli oldu. Şimdi bizim buralarda oturuyor.Görüyorum arada. Hala en çok sevdiğim,öğrencisine saygısı en fazla olan öğretmen gözümde.
İşte benim ortaokul Türkçe öğretmenim.Mehmet Akif  Keskin...

Not: Farkettiyseniz yazım hatası en az olan yazımdır.Ben, şahsen samimiyeti yok ettiğini düşünüyorum; ama onu anlatırken, yazım ve noktalamaya dikkat edeyim dedim.

23.7.10

Kısa KES Aydın Havası Olsun!!!

Gitti...O güzelim saçlarımın teeek teeek tek dökülüşünü izledim o rahat berber koltuğunda.
Saçlarıma garezim yoktu, severdim kendilerini. Arada tarar, sık yıkar; gözüme, burnuma girmesine izin verirdim. Samimiydik yani.
Taa ki çevremi dinleyip ona ihanet etmeme kadar! Evet,kendimi hiç affetmeyeceğim!!
Olaylar şöyle gelişti...
Nisanda kestirmiştim zaten; ama içim rahattı o zaman. İhanet etmiyordum saçlarıma; gerekliydi çünkü. YGS'de fotoğrafta tanınmamak vardı ne de olsa işin ucunda. Net hatırlıyorum 10 nisan saat 16.10. Berberden çıktığımda yolda görenlere laf anlatmaktan anam ağladı.
"Aferin lan,adama dönmüşün."
"İyi böyle iyi bak sıcaklar da geliyo."
"Berberler de kazansın oğlum.İyi yapmışın."
"Ne o düğün mü var da kestirdin?Yakışmış,yakışmış." gibi yorumların ardından bendeniz;
"Yaa işte, kestirdim ama sınav için yani yoksa uzatçam filan..kem küm..." diye debelendim; ama millet nasıl bi takıntı yapmışsa saçımı takmadılar tabi.
Ama bu seferki sınavdan neyin değildi.şurada bahsettiğim sünnetten ötürüydü. Teyzemin: "Ucundan aldır." Annemin: "Tipin yerine gelsin." "Babamın kestir bu sıcakta, naapçan." gibi baskılarına dayanamayıp "Tamam; ama önlerini düzelttircem." diyerekten gittim berbere.
Hakkaten de niyetim önleri düzeltmekti;çünkü ağzıma burnuma giriyodu.
Girdim ben berbere ki hep de ona kestiririm. Dedim,önlerden düzeltelim azcık filan.O da, "Tamam o zaman alayım önlerden, arkaya doğru da toparlayım." dedi ve beni mahvetti!!!
Önlerden aldı da arkası uzun :S En son seksenlerde geçen dizilerde gördüğüm bişi çıktı ortaya. E ben de ne diyim, "Kısaltalım arkayı." dedim ama adam onu da anlamadı ve ben bittim! G*tüme benzedi saçım!!
Şimdi kısa saçın faydalarını düşünerekten kendimi rahatlatmaya çalışıyorum ama nafile. Olmuyo. Tek tesellim çabuk uzaması saçlarımın...Ağustos sonunda kavuşurum sanırım kendilerine de bana kırgın olurlar mı bilmem...

22.7.10

Yazdım ama...

Sonunda sana zaman ayırabildim blog. Aslında daha önceki yazılardan çıkarılabilineceği gibi zaman sorunu olmayan biriyim biliyorum; ama şu sıralar her şey üst üste geldi ve yazamadım. Üşendim bi de yaa…
Nese ama başlayayım da şöööle ortaya bi karışık yapayım;zira kafam allak bullak.
Şimdi açıklandı şu LYS sonuçları ve ben geçen sene verilerine göre kazandım ya.Tabi bu sevinci çok ördü bana ÖSYM amca! Çıktı basın toplantısı yaptı gül yüzlü Yarımağan(!). Kılavuzda hata falan filan. Neymiş efenim 49 program hatalıymış. Yaaa de get!!
O kılavuzun kendisi hata. Cerrahpaşa 6000le alıyosa ben de cennete yatay geçiş yapıyorum demektir! Yapmayın gözünzü seveyim.Benzetim yaptık diyolar da e kardeşim azcık usturuplu benzetin.Minareyi buldunuz da kılıfı mı kaldı!
Bi de çıkıp demez mi; “ E, valla biz de bilmiyouz.Adaylar istek sıralarına göre yazsınlar.Belki tutar.” Hı? Nası yaa? Oldu o zaman ne var ne yok yazayım bakalım artık kısmet! Daha kendi sistemin oturmamış kafanda bi de bize akıl veriyon yaa.Bırak arkadaşım verme! Bak sinirlendim  yine…
Off nese bırakalım bu konuyu…diğer konumuz sünnet =) Evet,efenim. Haftalardır koşturduğumuz sünnetimizi hayırlısıyla icra ettik sonunda. Tabi ben bu yolculukta boya-tiner kokusundan keş kıvamına ulaşmış biri olarak en makul zararları aldım ki annemi-teyzemi anlatsam yüreğiniz parçalanır. Gerçi kendi suçları biraz da ama…Müstahak yani onlara. Aman her şeyimiz de farklı olmayıversin diyorum bi ara ama tabi 4 çift göz nefretle önüp bana bakınca susuyorum. Hiç bi şey sırdan olmamalı onlara göre…
Kapıda tutulan şekerlemeler kalpli keseciklere konulmalı,kına tepsisi göz kamaştırmalı,takıda tutulan iğnedenliğin eşi benzeri olmamalı-ki hakkaten de yok!- çerez paketleri,kına paketleri göz kamaştırmalı filan.
Sünnet yatağına odasına filan girmiyorum o apayrı icraat zira. Koca bir gün geçirildi Kemeraltı’nda o oda için! Ama değdi =) Harika oldu sünnetimiz.Hem bizim,hem de sünnet çocuğu açısından.Çünkü zaten önceden kesildiği için –sağlık sebepleriyle- ona da iki günün pohpohlanma keyfi kaldı =)
Yalnız çok şey var diye girdim yazıya bişi yokmuş =) bu kadar valla blog,yorgunum..yatıcam.İyi geceler…(tabi bu yazıyı sabah okuyan olurs tuhaf kaçtı bu…)

15.7.10

İade - i Mim =)

Mimlenmişim =) Sağ olsun zehirli sarmaşık mimlemiş beni yazısında. E adettendir diyerekten ben de nacizane görüşlerimi yaziim bu konularda.Gerçi iyi bi psikanaliz oyunudur bu ama neyse işte.İşte yanıtlarım...
Felsefem: "Draco dormiens nunquam titiliandus" der Hogwarts amblenin altında. Anlamını öğrendikten sonra bunu felsefem olarak belirledim."Asla uyuyan bir ejderhayı uyandırma." Anı kendi haline bırak. Ona uyum sağla. Değiştirmeye çalışma. Su gibi kabının şeklini al.
Hayat: İnsana bazen istediğini,bazen istediğinden fazlasını,bazense istediğiyle en alakasız olanı veren olgu. İnsanın elinde olan,değiştirmeye gücü olan şey. Sevdiğinizde onun da sizi sevdiği;nefret ettiğinizde onun da sizden nefret ettiği olay.
Çocukluk: Hayatımın en güzel günleri...Şimdiki çocuklar gibi apartmanlara tıkılmış olmamamdan,sokaklarda arkadaşlarımla kendimi yaralaya bereleye eğlendiğim, Canter Strike değil de saklambaç,meşe,hırsız-polis oynadığım zaman dilimi.Giden ve geri gelmeyecek mucize zamanlar...
Güneş: 4.sınıfta yıldız olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdığım gök cismi. Kendisine hiç sanatsal ilgi duymadım. İlgim tamamen bilim. Fotosentezin ana etmeni olmasından ötürü aşırı saygı duyduğum doğa unsuru.
Gözler: "Denizde,öğlen Güneş'inde,45 derecelik açıyla kuzeye baktığımda yeşil olduğuna inandığım görme duyusu unsuru." Ama ne yazık ki gözlerim ela...Bi de masmavi olanlara sahip olan insanlara saf kıskançlıkla baktığım,renkli lense de karşı olduğum için asla mavi olamayacak iki küre...Mavi olmasını çok isterdim...
Yıldızlar: Çocukluğum Aliağa'sında gökyüzünü kızamık çıkarmışçasına saran parlak noktalar. Şehirde ışıklardan mıdır nedir hiç görünmüyolar. Bi de uzaklıkları karşısında ağzımın açık kaldığı sonsuz addettiğim nesneler.
Güzellik: Lafta değil özde iç güzelliğe önem veririm. Ugly Betty'ye hastayım bu konuda mesela.
Sevgi: Eksikliğini hiç duymadığım duygu. Annemden,babamdan,ablamdan,kardeşimden,dedemden,arkadaşlarımdan,öğretmenlerimden aldığım enerji =)
Aşk: Kesinlikle ilk görüşte olanına inandığım duygu. Hollywood filmlerinin etkisindeyim belki de bilmiyorum.
Müzik: Dinediğim şu demem. Hoşuma ne gidiyorsa dinlerim. "One more cup of coffee" dinledikten sonra burak kut dinleyebilirim. Hoşuma gitmesi yeter. Pop,rock,metal,caz...hoşuma gitsin yeter.
Dost: Arkadaşlıkla karıştırılmaması gereken kavram. Bir yılda da on yılda da oluşabilecek bir şey...
Para: "Benim için her zaman önemsizdir" falan diye yalan atmayacağım konu. Önemli;ama hayatımın amacı değil...
Zaman: Özellikle bu sene kayıp giden,bazen keşke geri alsam dediğim olay.
Kızlar: Anlamaya çaba harcadığım insanlar. Arkadaşlıklarımın çocğunluğunu sağlayan güruh ve arkadaşlıkları erkek arkadaşlarımdan daha sağlam olan grup.
Savaş: Nefret ettiğim, nefret etmeyenden nefret ettiğim,her türlü engellenmesi gereken olay. NO WAR!!
Ağlamak: Yapmaktan asla utanmayacağım,"Erkek adam ağlamaz." sözünün saçmalığın daniskası olduğunu düşündüğüm eylem. ÖSS stresi ve acıklı bir aşk filmi veya Hitler almanyası filmi olayı bitirir. Mutluluktan olanı tercihimdir. Rahatlattığına inannırım bi de. 
Deniz: Hastası olduğum, kirletildiğinde adam akıllı tepemi attıran konu. Onsuz olmaz!
Ayna: Sabah kalktığımda bi de dışarı çıkarken baktığım.Hastası olmadığım şey.
Hayal: Çok geniş olduğuna inandığım dünyamın temel taşı. Harry Potter'la doruklara çıkan %100 özgür olduğum tek yer..




Bunlar da mimlediklerim;
http://hayalmeyalbuschra.blogspot.com
http://parisinbed.blogspot.com
http://diclegulsahin.blogspot.com
http://kortizol35.blogspot.com

Havaya Uçtuğum Gün vol. 1


OLDU LAN! Valla oldu! Ahanda oldu! Çok pis teleloy diye hoplayıp zıplayasım var blog! Tıp tutturacak başarı sırasını elde ettim! Var ya kopuyorum böyle durup durup...Suratımda mütemadiyen bi sırıtma var.En salak şeyler bile Ata Demirer esprisiymişçesine koparıyo beni.Hayat güzelleşti birden. Gök mavi,güneş parlıyo,etraf kelebeklerle doldu adeta.
Gece uyuyamadım heyecandan.Adreanalin patlaması yaşadım. uyuyayım diye alkole vurdum ama bana mısın demedi! Anca sabaha karşı 5'te sızmışım.9'da da uyandım.O bir buçuk saat geçmek bilmedi!
İçimde sürekli bişi vardı böyle."Var ya geçen seneki gibi olcak.Sıççam bak. Olmadı genetik yazcam.Of ya o da olmazsa.Aman hiç olmadı biyoloji okurum.Yaa of tıp olsun.Bohuuu!" moddaydım. Beynim her türlü senaryoyu yazıp,yönetim,oscar törenine sundu ki bunda biyolojiyi 8 yılda bitirip,senden bi b*k olmaz denerek işe alınmamam,bunalıma girip hastane basmam ve oracıkta kafama sıkmamla biten senaryo takdire şayandı ki ödülü de o aldı.
Sonuçların açıklanmasına 3 dk kala kalbim artık enfarktüs ( Havalı di mi? ) geçirecek kıvama gelmişti ki ekranda T.C. kimlik no gir kutucuğu ile gönder butonu belirdi. Sayıları yazdım ve BUM!!
"İlk 5000'deysen tıbbı kazanırsın." mantığım devreye girdi ve ben havalara uçtum.İçimde ege olmaz ama gibisinden bi burukluk oluştu;ama olsun.Onun dışında bir sürü yer tutuyo. Puanlar düşçek diyolar-gerçi her sene diyolar- ama bakalım belki de Ege'ye kapak atarız.
Yanlız bi de dün arkadaşlarla gezerken eski bi kitapçıda bi kitaba gözüm takıldı onu aldım elime ki altında bi kitap vardı. "Tıbbi İngilizce" Malum mu oldu ne? Aldım hemen.Gerçi Türkçe okucam sanırım ben;ama bulunsun neme lazım...

9.7.10

En Çok Eğlendiğim Gün Volume 1

Saat 4'e 10 vardı! Ve ben otobüse bindim. Hayır,5 dakikadır beklemiyorum ben o kahrolasıca otobüsü. Bildiğin 45 dakkadır ayakta dikilerekten o otobüs durağıyla bütünleştim. Hayır, arkadaşa da söylemişim bak ben buna bincem diye,ileride de o binicek hep beraber mutlu mesut gidicez;ama yok olur mu! Neyde şansım yaver gitti ki bunda gitsin. Hayır,anayola yürüsem arkadaşın beni bulamaması gibi bi sorun var.Telefonun da mesaj ayarları bozulmuş mu! Hobeleyyy...Dünya'yla iletişimim kesildi. Biz Avea 5000 sms olmadan önce naapıomuşuz,bilmiyorum valla.
Neyse geldi sonunda lanet şey de bindim. Yolun ilerleyen kilometrelerinde de salak salak jestlerle duraktaki arkadaşımın ilgisini çekip aldım onu da otobüse,yanıbaşıma. İkimiz de siniriz;çünkü 5te buluşacağımız yere saatin 5'buçuk olmasına rağmen,bırak ulaşmayı daha yolun yarısındayız.
Neyse ki arakadaşlarla buluştuk ve Ece'ciğimin o sıcacık hareketleriyle unuttuk eshota dair tüm sinirimizi =)
Oradan geleneksel bir Kıbrıs Şehitliği turu attıktan sonra tabii ki de nereye gideceğimizi karar veremedik. Ama Güneş abimiz de pek bi yakıcı olduğundan oturduk Üsküdar Çaycısına...
İzmir'in sembolü olan bir yerde neden Üsküdar çaycısı var onu hala anlamış değilim;ancak soğuk içeceklerimizin yanındaki o sohbetimiz görülmeye değerdi. Aman sabahlar olmasın =)
Kahkahalarımız havalarda uçuşur,düşmanları çatıp çatım çatlatırkene arkadaşımızın mezuniyetini,diğer arkadaşımızın da aslında 3 yıl önce aldığı ehliyetini kutladık. Aman işte bahane olsun =D
Çevirdiğimiz tavlayı 1-1 tadında bırakaraktan burger'ın yolunu tuttuk. Damn fast food!!!
Lanet olsun ki diyet bozuldu,gitti,toz oldu,uf oldu sayın okuyucu. O güzelim king chickena eşlik eden ranch sarmısaklı mayonezle el ele verip benim yanlardaki simitlerde balayına çıktılar.İçtiğim resmi orta boy cola ile arkadaştan arakladığım gayriresmii büyük boy koladan ise haber alamadım. Kim bilir nereyi löpür löpür yağ yapçaklar.
Yanlız Burger'da sanırım karnın da doymasıyla olası kahkaha sayısı üçe beşe katlandı. Bunda,indiğimiz mahzen gibi yerin duvar dibinden orada kimse olmamasına rağmen üçer beşer çıkan insanların geldiği yeri merak etmememiz etkili oldu tabii.Zira Ece'yle o mahzen gibi yerin dibindeki oyun alanına bakıp gelme bahanemizin talihsiz bir biçimde yetersiz kalacağını tahmin edemedik. Rezil olduk bir grup ergene! Hele ki benim cümleyi duysanız gözleriniz yaşarır: " Hmm,oyun topu yokmuş burada.Tüh, çok da severdim!" Ve ben bittim...Ama hala çözemedik insanların geldiği yeri. Şüphelerimiz var: Acaba Kıbrıs Şehitli'ğindeki Burger, uzaylı üssü mü?? Araştırmalarımız sürecek...Bitiriciiim onları!
Daha sonra New York hayalleri başgösterdi ki foto da görülen kellemin ardındaki amerika görüntülerinin bunda etkisi var.
Daha sonra da kayış koptu zaten. Fotoğraf makinesi ortaya çıktı bi kere. Durulur mu! O mahzen gibi yerin ıssızlığından yararlanaraktan türlü türlü şaklabanlıklar yaptık ki emin olun hayatımda hiç bu kadar gülmemiştim ben. 4 kişiydik biz;ama kahkalarımız 30 kişilikti.
Burger'dan çıkarkense gördüğümüz insanın kız mı erkek olduğunu anlamadım. Bizim yaşlarda kısa saçlıydı ama kızı da andırıypdu ve bunu tam da düşünürken meğer 4ümüzün de aynı şeyi düşündüğümüz anlaşıldı ve bi posta da orada koptuk =)
Her şeyi konuştuk bugün.Terkedilenler,terkedenler,gelecek,amerika,tıp,matematik,New York,Adam Sandler,dandik ilişkiler,aldatma,erkeklere sövdüler,kızlara sövdük,güldük...çok güldük...Gözlerimiz yaşardı...
Oradan çıkıp Kordon'da Güneşi yakalamaca oynadık.Tabi salaklığımız üstümüzdeydi sanırım. Adam, sen gidip otuz metre öteden fotoğraf çekmeye çalışçağına deniz kıyısına gitsene! Di mi! Benim ki güzel oldu gibi ama arkadaşın biraz aralık kaldı eli.Amaaan salla, sanki gören gerçekten tuttuğumu sanıyo da...Ne farkeder...
Sonra kıçımızın yeterince ıslandığına karar verdikten sonra Kahve Diyarı'nda aldık soluğu. Şurada belirttiğim gibi o kahveler yine masaya geldi. Evet,ciddi ciddi gizli örgüt kurup kahve çekirdekleriyle ayin yapıcam...
Sonra kahvelerimiz geldi ki yemin ederim geçen içtiğim normal filtre kahveyle Yemen kahvesinin hiç bi farkı yoktu;ama öküz diiliz ya sustuk paşa paşa içtik.
O güzelim dakikalarımız mahveden demeyeyim de gölgeleyen iki şey oldu.Buradan onlara sesleniyorum.
1-) O güzel kırmızı doğanla Kordon'un önünden "Bak,benim öküz gibi ses sistemim var" dercesine bangır bangır geçen apaçi arkadaşım; sana sesleniyorum.Kes şunu yapmayı! Hayır biraz dikkat çekmek,azıcık bakışı üstünde hissetmek için binlerce küfür yemeye değmez ki kendimden biliyorum saydırdım sana ne yalan söliim!
2-) Yan masamızda oturan ecnebiilerin "double date" dedikleri çifte buluşmaya çıkmış emme basma tulumba arkadaşlarım. Gidin lutfen o mırçınızı evde yapın! Masalarımız arasında 10 cm varken o dillerin kavuşması midemi bulandırdı.Lütfen etrafa saygı,sevgi!

Oradan kalkınca da bilmem farkettiniz mi ama kesin etmişsinizdir;çünkü farkkedilmeyecek kadar küçük şeyler de diiller- İzmir'in dört bir yanında tasarım harikası inekler var.
Evet,itiraf ediyorum. Kıbrıs Şehitli'ğindeli Limon İnek! Onu evime götürmek istedim! Harika bişi yaa! Kimin aklına geldiğine bakmadım ama aklına gelenin iyi ki gelmiş. Bi de Cumhuriyet Meydanı'nın orada kahve fincanında yüzen inek.Sana ulaşmak için o kadar çile çektik;ama değdi.
Otobüsten seni görüp ilerideki durakta inelim dedik ama biz ne bilelim durağın zibilyon km ileride olacağını.
Ece'nin yürüyelim fikrini bertaraaf edip."Ne kızım,binelim tersine giden bi otobüse" Şeklindeki o harikulade fikri ortaya attım.Atmaz olaydım! Ben nereden bileyim 361'in en yakın durağının Behçet Uz hastahanesi olacağını! Hobaleyyy! Bi de oradan geri yürümek çıktı mı sana! Saat de yaklaşıyo 12ye. Lan otobüsü kaçıracaz derken kendimizi Çankaya'nın ıssız sokaklarında "Koş Lola Koş" filmivari bi yapılanma içinde bulduk. Ama değdi...Yani fotolara bakarsanız siz söyleyin değmiş mi diye =D
Sonuç olarak bugün en çok eğlendiğim günler listesine yukarı sıralardan giriş yaptı...Devamı da gelecek...

Şimdi ,günün içinden kareler var aşağıda =) Seviyorum ki ben onları yaaa =)


Şu yukarıdaki sahne çekilirken canımız çıktı.Gülmeden dur bi di mi!

Bu da koppuşlarımızdan bir kare...



Lİmoooooonnnnn!!!! Hastayım o limon ineğe!!


Ahanda kahvedeki inek! =)



5.7.10

Ses Duyarsanız Tırsmayın,Sıkıntıdan Patlamışımdır...

Tatilim başladı biliyosunuz. Hayırlı olsun bana da pek bi farkı yok geçen senelerden be.Yine aynı moddayım. Ev mod...
Bütün gün evde pinekliyorum. Yok,öyle sabah kalkıp okula gittim,geldim arkadaşlarla takıldım,şimdi evde ana babamın eve gelmesini bekliyorum tarzı bi pinekleme değil bu. Bildiğin pinekleme! Bakkala bile gitmiyorum. Sıcak arkadaşım! Ne bakkalı! Su almaya gitmeyeyim diye mutfağa, iki buçuk litre şişeyi kovaya koydum.Buz neyin koydum yanına da ısınmasın diye su. Bi de arada suyun yan etkisi olarak tuvalete kalkıyorum,o kadar. İstediğim kadar diyete gireyim ben.Bu hareketsizlikle nah erir bu arkadaki!
Tek dostum internet şu aralar. Bi de arkadaştan ödünç aldığım "Velev ki Ciddiyim". Onu da rahat okuyamıyorum ki! Emanet kitap...Bi de arkadaşım verirken,"Hediye bak bişi olmasın gözünü seveyim." dedi mi sana! Hobaaa! Bi stres aldı beni.Açamıyorum bile kitabı sayfaları ayrılacak diye.Aralayıp okuyorum böyle kilitli günlükleri okumaya çalışanlar gibi. Hayır başına bişi gelse gidip alırım yenisini veririm de diyemiyorum veren de imzalamış mı sana! İyi halt etmiş! Bi de yazı taklit edilemez bi nitelikte mi! Tamam,geriye bi tek "Sakınan göze çöp batar." atasözünün dünyanın en büyük yalanı olduğunu dilemek kalıyo haliyle. Ama yarısı bitti kitabın.Bitireyim,geri verene kadar çelik kasada saklamayı planlıyorum.
Onun dışında televizyon var bi eğlencem, ama onda bişi yok izlenecek. Ama bu şaşırtıcı değil tabi. Digitürk,D-Smartı filan geçtim,uydu bile olmayan 22 kanallı bi televizyonda yazın gobeeeinde ne olmasını bekler ki insan.
 Aşk-ı Memnu'nun tekrarı filan oluyo ki gına geldi.Kadın programları desen psikolojik işkence! Evlenme programları desen fizyolojik işkence! Eski türk filmlerine girmiyorum bile;çünkü "Bayılırım eski filmlere" insanı olmadım hiç. Kaldı ki oynayanlar da dandik olanlar!
Sağlık programları var ama önümde kariyer olarak bu yolu seçtiğim için ilgilenmiyorum,zira gına gelecek nasolsa düşüncesindeyim. Geriye de zaten günde sekiz posta dönen fitness aleti,kıpraştırma kemeri gibisinden ecnebii icadı ürünlerin reklamları kaldı ki izlersem intihar edeceğimden korktuğumdan onu da kapattım.
CD'lerden izlemediğim kalmamış,açiim önceden izlediklerimi altyazısız izleyeyim ingilizcem gelişsin dedim o da sarmadı.Anlayacağınız kaldım dımdızlak evde. PİNEKLİYORUM!
Etrafta çıt yok! Pencereden baktım az önce,araba bile geçmiyo.Dünya durmuş gibi.
Arada internetten Pokemona filan verdim kendimi ama o da 6 bölümden sonra sıktı...Naapsam bilemedim...

4.7.10

Kahve Bahane,Sohbet Şapşahane!!

Ve bir pazar daha tarihin tozlu sayfalarına karıştı...
Sabah gayet sıradan bir pazar olarak başlamıştı aslında.Gerçi tüm gün sıradandı ama neyse...
Ablamın yumurtalı patatesinin kokusuyla uyandım.Tabi uyanmamla tüm güne ait güzel duygularım yerle bir oldu.Çünkü geçen yazımı okuyanlar farkkedecektir ki bugünkü planım mutfağa dalmaktı;ancak engin planlarım ablam tarafından talan edildi."Üçümüz(kardeşim de var)oturma odasına dalcaz ."dedi. Anam! Bi sevindim bi sevindim. O mutfağa tek dalmaktansa,oturma odasına 3 kişi dalmak daha bi mantıklı olduğundan elbete bu sevincim;ama ben nerden biliiim İzmir sıcağının beni derbeder edeceğini! Tek başıma mutfak temizlemiş kadar oldum.
Bir oda bi de iki balkon 3 saat tuttu!! 3 kişi hem de! Hayır öyle sabancı malikanesinden bozma bi yer de değil ama...bilmiyorum,sıcağa vurdum artık...
Ablamı işe gönderdikten sonra rahatladık tabi.Yapacağım bi tek perde takmak kalmıştı -ki en nefret ettiğim eylemlerdendir- Onun dışında bütün gün boştuk kardeşimle ben.Biz de en iyi bildiğimiz şeyi yaptık. TV'nin önünde malak gibi yattık!
Akşama doğru bi arkadaşımızın Amerika'dan geldiğini öğrendik. Direkt konsey toplandı tabi. Ayarlandı her şey ve biz Kordon'a aktık.
Tam da akmadık aslında .Önce Peksimet( yani sanırım adı buydu)'te yemek yedik; ama yemez olaydık. Yani sen git o kadar yemek arasında en küçük porsiyonlu olanı bul! Aç kaldım ; ama yemek güzeldi. Salata söyleyen arkadaşıma ise kafam kadar porisyonda hem de üstü mücverli bişi gelince salata söylemediğime pişman oldum =S
Ordan çıkıp Tansaş'a girdik. Tabi Kordon'u "Nereye gitçez?"lerle turladıktan sonra. Aldıklarımız; Tabloren( EVET TABLOREN BENİM İÇİN!! O KADAR!!), bebek maması (şeftalili),Gofret...
Ordan yine bir Kordon turundan sonra Kahve Diyarı'nda karar kıldık. Şunu söyleyeyim. O çikolata kaplı kahve çekirdekleri: SİZE TAPIYORUM!! Adınıza tarikat bile kurabilirim.
Bi de içtiğim en iyi filtre kahveydi, orada içtim. Bilmiyorum daha iyisi çıkar mı...
Kahvenin yanında gelen kaşık şeklindeki bitter çikolata da takdirimi kazandı. Ama kahveden önemlisi, o buram buram kahve kokusunun altındaki  muhabbetti ve eminim dünyanın en iyi kahvesi bile o muhabbet olmadan içine kahve atılmış sudan ileri gidemez bence.

3.7.10

Temizlik imandan gelir...aman gelmesin,kalsın orda!!

Başlıktan da anlaşılacağı gibi bugün temizlik vardı evde sayın okuyucu.Ama öyle cümbür cemaat kalkışılandan veya annem yapıyo,dur bari ben de odamı topliim tarzı değil. Tek başımayım...Koltukalrı filan kaldırıp yani dip temel temizlik.
Anam tatilde,babam işte,kardeşim işte,ablam da sınavda...Kaldım evde yalnız. Ablam da akşam verdi direktifleri yarın şu şu şu yapılcak diye. Yapmazsam canıma okur,biliyorum, olmuşluğu var zira.
Neyse,söz verdim bi kere diyerekten giriştim işe.Çıktı bütün temizlik malzemeleri ortaya tabi. Yalnız şuna açıklık getireyim. Normal temizlik nasıl olur? Siler,süpürür,toz alır...sonra da şak kapatırsın kapıyı tamam. Hah,işte ben de öyle olmuyo. Niye? Çünkü makus kaderim ablam ve annemin geçmişlerindeki eylemlerden ötürü her zamanki gibi ağlarını örüyor ve zaten şu sıcakta zor olan işi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Efendim, bu "geçmişteki eylemler" Aslında süpürülmüş gibi yapılıp,halının altına saklanan kir veya yıllardır yıkanmayan örtü falan değil. İlki ablamın eylemi.O yüzden buradan ona sesleniyorum.
Canım ablam,güzel ablam; AKLINDAN ZORUN MU VARDI DA GİTTİN SULU SÜPÜRGE ALDIN!!!  Biz mutluyduk o güzelim toz torbalı süpürgeyle. Çok da iyi olmasa da seviyeli bir ilişkimiz vardı kendisiyle. Tamam arada torba değiştirmek falan gerekirdi de sonuçta bu sulu olan gibi değildi. Tam bir saatim onu temizlemekle geçti!! Makine mühendisine döndüm. Sök,çıkar,yıka,temizle,kurut,tak...OF! Gına geldi! Nooldu o televizyonlardaki reklamlara? Hani nerde " Hem temizlemesi de kolay,bak,bööle suya tutuyosun, oh mis!" diyen teyze...nerde? Temizlese ya onları şimdi? Yalan arkadaşım! Sakın ha sulu süpürge almayın.Hatta çalı süpürgeye geçin en iyisi.Şahsen ben öyle yapmak niyetindeyim.
Diğer bir beni deli eden  eylem ise anneme ait. Artık nasıl bir tanıma kandıysa veya nasıl bir pazarlama tekniğinin pençesine düştüyse, bu git "mikrofiber" bez al bi yerlerden. Tahminimce satan adam şu cümleyi kullandı: " Abla tozu bi tutuyo bi daha da bırakmıyo. Mikrofiber bez bu abla!" Annem de gayet saf biçimde "Aaa! İyi temizler bu." deyip kapmış iki üç tane. Hayır, adamın dediği doğru. Bez hakikaten de tozu tuttu mu bırakmıyo. Ama sorun da o zaten! HİÇ BIRAKMIYO!! Simsiyah oldu masmavi bez ama yıkıyorum yıkıyorum,bana mısın demiyo!! Hiç bi bezle kavga etmemiştim ama onu da yaptım sonunda!
Bi de biblo olayı var. Allahım yüzlerce biblo var bizim salonda ve hepsinin yüzünü de toz kaplamış Sahra Çölü kadar. Tek tek sildim onları sinirim bozularak. O yüzden gelsin tatilden seçenek sunucam anneme: Ya o biblolar ya ben! Hayır,sevimli şeyler olsalar neyse. Dandik japon bibloları. Suratları ifadesiz,tipsiz şeyler;ama anneme bakarsanız Dünya'nın en güzelleri...Kılım bibloya,kendi evime almıcam...Anam ne derse desin...
Yarın da mutfağı yapıcam....pofff!!!!

p.s: Hediye filan biblo almayın! Acımam,atarım...

...

.....

...

...

Yorumlar....

Yorum.